Geçen yıl Selin’in komik laflarını, cevaplarını pek düzgün kaydedemedim
bilgisayara. Kullandığım defterlere, küçük kağıtlara filan yazdım. Hemen
ardından bilgisayara aktarmayınca öyle dağınık kaldı, şimdi toparlamakta güçlük
çekiyorum. Bu sene öyle olmasın diye günlük notlarımı aldığım defterin bir bölümünü
Selin’e ayırdım. Haftaya gülerek başlayalım diye sene başından beri yazabildiklerimden
bir kaç tanesi aşağıya yazdım. Diğerlerini de en kısa zamanda blogun Selin’den İnciler
sayfasına ekleyeceğim. Herkese bol güneşli günler!
30 Ocak 2012 Pazartesi
Tuvalette lazımlığında oturmuş vaziyette bana yine masal
anlatmaya başlamışken aramızda şöyle bir kısa konuşma geçti.
S.- ....ormanda yürümüş yürümüş yürümüş. Fakat maalesef
ziyadesiyle yorulmuş...
Ç.- Selinciğim, lafını balla bölüyorum ama geç kalıyoruz.
Masalına arabada devam etmen gerek, tatlım.
Çok ciddi ve hafif kızgın bir ifadeyle gözlerime baktı ve
S.- Anne, sözümü kesmenden hiç hoşlanmıyorum. Çünkü sonra
lafımı unutuyorum ve bu da canımı çok sıkıyor.
Ç.-???
07 Şubat 2012 Salı
Doğum gününde anneannesi, Akın dedesi ve Gülannesi Selin’e mıknatıslı
çubuklar ve bilyelerden oluşan bir set gönderdiler. Bir kaç ay önce halen
gittiği yuvada çok daha büyük boyda çubuk ve toplarla nasıl güzel oynadığını,
ne kadar şahane ve faydalı bir oyuncak olduğunu (aynen bu sözlerle) günlerce
anlatmış, sonra öğretmeninden izin alarak görmem için beni sınıfına çağırmıştı.
Ben de aynı setin daha küçük boyda olanlarından görünce hemen haber vermiştim
Gülannesine. Ben şimdiye dek hiç bir oyuncak ya da oyun setini tavsiye etmedim
bu blogda ama bu seti ayrı bir yazıyla tanıtacağım. Neyse, konuya dönecek olursak,
Selin her gün en az yarım saat kadar bu setle oynuyor mutlaka.
Yine bir akşam üstü yuvadan eve döndük ve hemen odasına
gidip oynamaya başladı. Babası eve geldiğinde salona gelip “Baba bak, büyük bir
üçgen yaptım”dedi. “Aa, evet, ne güzel olmuş”dedik. Babası yaptığı üçgeni eline
alıp masada dik tutmaya çalıştı ve elbette olmadı. Selin bunun üzerine “Ama
baba o öyle dik duramaz, yatay olarak durabilir ancak, ayakları yok ya!” dedi.
Biz dumur olmuş vaziyette birbirimize bakakaldık. Bir kaç dakika sonra üçgeni
bozup değişik bir şekil yaptı. Babası “Bu şeklin bir adı var mı?” diye sorunca
Selin parmağını gezdirerek şeklin kenarlarını sesli saydı, kafasını kaldırıp
bize baktı ve “Evet, var tabii. Bu bir beşgen, çünkü beş kenarı var” dedi. O an
dumur ötesiydik.
13 Şubat 2012 Pazartesi
Selin’i yuvadan aldım. Arabaya biner binmez “Bi masal?” diye sordu.
“Elbette” dedim ve başladı. Masalının bir yerinde kötü korsanlar çocukların
oyuncaklarını, kitaplarını alıyor, vermeyen çocukları da öldürüyor. (Yuvada
oğlanlar sürekli savaş oyunu oynadığından bizimki de öldürmek kelimesini
öğrenmiş durumda ama ne anlama geldiği kafasında hala net değil.) Masalına şöyle
devam etti: Neyse anneciğim, sonunda
kötü korsanlarla konuştuk vee kitapları, oyuncakları alma sorununu hallettik.
Çocukları da öldürmicekler, o sorunu da hallettik konuşarak. Fakat maalesef,
korsanların kötü olma sorununu bir türlü halledemedik(!). Nedense iyi olmayı kabul
etmiyolar. Halbuki bi iyi olsalar bütün çocuklar onlarla oynıcaklar. Sence
n’apabiliriz anne? Bana bi fikir verebilir misin?
13 Şubat 2012 Pazartesi
T.- Bugün ne yedin okulda, Selin?
S.- Hatırlamıyorum baba.
T.- Nasıl olur canım, bugün yediklerini soruyorum.
S.- Sorunu anladım baba ama gerçekten hatırlamıyorum. Şu mutfaktaki
listeye bir baksam hemen hatırlarımJ
T.- ???