Arayı hızla kapatacağım dedim ya, sözümü tutuyorum ve tatile gitmeden önceki Ankara günleriyle başlıyorum. Çook daha önce gitmiş olmamıza rağmen Yeşil Vadi’yle ilgili yazı ve fotoğraflar da sırada.
Yaklaşık bir ay önce 22 Haziran’da İstanbul’dan çok önemli bir konuğumuz geldi evimize. Kızımın sevgili Gülannesi, canım ablam geldi ve evde şenlik başladı. Munise’m sevinçten delirdi desem yeridir. Bilenler bilir biz Ankara’da çekirdek aile şeklinde yaşıyoruz. Hem eşimin ailesi hem benim ailem Ankara dışında oturuyor. Bu yüzden ailelerimizden biri geldiğinde evimizde bayram havası esiyor.
Gelir gelmez anneannesinin yaptığı meşhur atom kurabiyeyi ve peynirli poğaçayı iki eline birer tane alıp aynı anda yiyerek ve O’nu hayran hayran seyreden ablama da yedirerek perdeyi açtı, kızım. Sonrasını tahmin etmek kolay. Selin’e olan düşkünlüğü uzun zamandır göremediğinden hasretle karışınca Meleğimin her oyun talebine sevinçle evet diyerek, evin her yerinde Selin’le koşan, zıplayan, şarkılar söyleyen ve kelimenin tam anlamıyla her türlü şaklabanlığı yapan oyun arkadaşına dönüştü, ablam. Markete gittiğimizde Selin’in gördüğü her çocuğun yanaklarını ‘sevijem, sevijem’ taşkınlığıyla okşamak istemesi, elmaların, domateslerin yerini beğenmeyerek tek tek başka yerlere taşıma girişimi, sürekli peşinde koşan ablacığımı helak etti. Yağmurun ardından sarmaş dolaş vaziyette balkondan bahçeyi seyretmeleri, her an dipdibe oturup uyurken koyun koyuna yatmaları, birbirlerine karşılıklı yemek yedirmeleri film gibiydi.
Filmin devamı mı? Elbette var ve İstanbul'da ama bir sonraki yazıda.
