7 Ekim 2009 Çarşamba

Ela ve Uydusu Bize Geldiler!

Dün Ela ve uydusu Esra bize geldiler. Geçenlerde bloguna yazdığı bir yazıdan çok yakın oturduğumuzu anlamıştım ve ‘uygun bir vakitte görüşelim’ demiştik. Montessori e-grubunda epey bir konuşulan su arıtma cihazları üzerine, ben de Kasım ayından beri kullanıp çook memnun kaldığım Nikken’in su arıtma cihazından bahsedince ve Esra’da çok ilgilenince “hadi buyurun gelin, hem arıtma cihazını görürsünüz hem de bebişleri biraraya getirmiş oluruz” dedim. Araya bayram ve hastalıklar girince görüşmek ancak dün kısmet oldu.
Selin Ela’yı görünce şaşırdı ve biraz heyecanlandı. Önceleri gülümseyerek Ela’yı takip ederken, Ela’nın ortalığa saçılmış vaziyetteki oyuncaklarını eline almasıyla itirazlarına başladı, Ela’nın ilgi gösterdiği her oyuncağını gidip elinden almaya çalıştı, alamayınca bağırdı. Hatta bir ara o kadar kızdı ki Ela’yı itti bile. Ben tabii şaşkın vaziyette bakakaldım. Meleğimi ilk defa oyuncaklarını bu kadar sahiplenirken gördüğüm için önce şaşırdım, Ela’yı itince de kızdım. Beni kızgın görmeye alışkın olmadığı için durumda bir yanlışlık var gibilerinden baktı suratıma. Mesela en dandirik ama onu çok eğlendiren zıplayan tavşanını Ela almasın diye odasına sakladık beraber. Sonra aylardır yüzüne bakmadığı, resimlerde gördüğünüz oyuncağı için gayet sıkı bir mücadele verdi. Neyse ki dans eden maymunu birlikte seyredebildiler. Ela maymuna bayıldı. Bir ara kızlarımız kucaklarımızda Esra’yla karşılıklı yerde otururken bir kaç saniye aynı kitaba bakmalarını sağlayabildik. Sonlara doğru da yukarıda bahsettiğim içinde toplar olan oyuncağın kenarlarındaki pencerelerinden birbirlerine bakmalarını sağlayarak yaklaşık 10 saniye birlikte oynatabildik. Selin’in o kadar uykusu gelmişti ki gel uyuyalım dediğimde önce kucağıma atladı, sonra Ela’yı ve tabii oyuncaklarını bırakmak istemedi. Sonra da elimden fotoğraf makinesini alıp Ela'nın aşağıda gördüğünüz fotoğrafını çekti. Elbette makineyi ben tutuyordum ama ekranda Ela'yı görüp deklanşöre Meleğim bastı.
Selin, her istediğinde muzlu muffin ve tuzlu kurabiyeyle onu beslediği için Esra’yı çok sevdi. Doğal olarak sadece Esra nerede çalışıyor, ben Meleğimden önce ne iş yapıyordum gibi cevaplarını kısa tutmak zorunda olduğumuz sorularla sohbet edebildik.
Bir ara yerde kucağımızda otururlarken, Ela’nın kendi evine gittiğinde oyuncaklarının yine kendisine kalacağını, bir yere gitmeyeceklerini, istediği zaman onlarla oynayabileceğini söyleyince Meleğim biraz rahatladı. Sonraki görüşmelerimizde Selin’in daha sakin olacağını düşünüyorum oyuncakları konusunda. Çünkü Mira, Zeynep, Ada gibi artık çok iyi tanıdığı ve arkadaşı olduğunu bildiği çocuklarla şimdiye dek bu kadar sert tepkili durumlar yaşamadık. Sanırım Ela’yı ilk kez gördüğü için ve kendi evinde, kendi iktidar alanında ortamı kontrol edemediği için, bağımsızlık ve kimlik dürtüsünün de etkisiyle böyle tepkiler verdi. Bilhassa bu dönemlerde sahiplenme duygusunun ağır basması çok normal hatta abartmamak koşuluyla iyi de bir şey ama itmenin önünün alınması gereken bir davranış olduğunu düşünüyorum.
Günün son ortak(!)aktivitesi Pakize'yi sevmek oldu. Ela'nın kedileri çok sevdiğini öğrenince Pakize'yi eve her misafir geldiğinde korkup saklandığı gardrobun içinden alıp salona getirdim. Ela'da aynen, Selin'in kedimizi eve getirdiğimiz ilk günlerde yaptığı gibi neredeyse koşarak peşinden ayrılamadı. Bir ara çok heyecanlanıp önce annesine sonra da bana dayanarak Pakize'yi seyretti. Selin'de 'Ela'ya Pakize'yi nasıl seveceğini gösterir misin?' diye sorduğumda hemen elini uzatıp parmaklarını Pakize'nin kafasına dokundurdu. Şimdiye dek hep dokunur gibi yapıp elini çekmiş, hiç gerçekten dokunmamıştı. Bu sefer bir cesaret elini uzattı, Pakize'nin hiç ses çıkarmadığını görünce rahatlayıp sevmeye devam etti. Bu  hem Selin hem de Pakize için ilişkilerinde çok büyük bir aşama:)

5 Ekim 2009 Pazartesi

Güneşli Bir Pazar Günü, ODTÜ'de...


Dün sabah 11.30 civarı Nes ve Zeynep’i alıp ODTU’ye gittik. 20 dakika sonra filan Banu ve Mira’da geldiler. Uzun bir zamandan sonra ilk kez biraraya geldi bebeklerimiz. Aslında artık çocuklarımız demek lazım, çünkü bu seferki buluşmamızda hem birbirleriyle hem de kendi kendilerine güzel güzel oynadılar ve oyalandılar. Öyle ki lafımız kesilmeden, paçamızdan çekiştirilmeden, gel buraya tatlım deyip peşlerinden koşmadan epeycene sohbet edebildik. Yazıya döksek 2-3 satır tutacak uzun cümleler kurabildik, başladığımız konuyu sonlandırabildik. Valla hem şaşırdık hem de acayip sevindik bu duruma. Şaşkınlıktan resimleyemedik ama Zeynep’in Mira’ya elleriyle üzüm yedirmesi gibi birbirlerini besliyorlar.

Artık bir şey yemek istediklerinde masadan kutuyu yere indirip birbirlerine ikram ediyor, birlikte yiyorlar.

Diğerleri oyuncaklarıyla oynadığında yaygarayı basmıyor, daha sakin tepki veriyor ve en önemlisi söylediklerimizi anlıyor ve sözümüzü dinliyorlar. Kızlarımız çok büyümüşler canııım!:)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails