25 Aralık 2008 Perşembe

İstanbul Gezmeleri

İstanbul’da bayram ziyaretleri dışında kızım ve Gülannesiyle sadece üç yere gidebildik. İlki vardığımızın ertesi günü akşam üzeri saçlarımı kestirmeye gidişimizdi. Şimdi tabii Ankara’da kuaför mü yok diye soranlar olabilir. Elbette var ama sorun şu ki ben hiç birini tanımıyorum ve tanımadığım kuaföre gitmemek gibi ciddi bir prensibim var benim. İkincisi, içinde gidebileceğimiz en uygun Mothercare mağazasının yer aldığı İstinye Park Alışveriş Merkezi’ydi. Evden biraz geç çıkabildiğimiz için sadece bebek mağazalarının olduğu kısmı gezebildik. Yeğenim ve oğlu, üç gün önce 3. ayını dolduran kart sesli kibarım Denizhan’la da bir kez daha görüşmüş olduk böylece.











Fotoğraflarda gördüğünüz tokaları Gülannesi aldı kızıma ve hemen birini takıverdik. Ben başağrısı yaptığından kafamda toka filan tutamam, o yüzden de toka almak hiç aklıma gelmez.

Meleğim önce fazla gürültüden ve kalabalıktan biraz ürktü, sonra alıştı ve her zamanki gibi gülücükler saçarak meraklı meraklı etrafı inceledi. Mağazada hiç sesini çıkarmadan uslu uslu ayakkabıları ayağına sokup çıkarmama izin verdi. Genelde ayağında bir şey tutmaktan pek hoşlanmıyor.
Sonrasında uykusuzluğa dayanamayarak pusetinde bayılıp kaldı ve o sırada Denizhan uyandı.









Pusetlerinde biri uyurken, biri ağladım ağlıcam suratıyla bakınırken şahanelerdi.

Birlikte gittiğimiz son yer Ikea’ydı. Meleğimin ev içi güvenliği için Ayça’nın blogunda bahsettiği aparatları almak istiyordum. Ama ağırlıklı olarak oyuncaklar alıp çıktım. Ikea’yı da aynı dikkatle gezdi pusetinde ve gördüğü şeylere mutlaka ve her zaman dokunmak istediğinden elleri hep hareket halindeydi. Arada bir değişik bir şeye ellediğinde kafasını kaldırıp yüzüme baktı ve yeni bir şey keşfetmiş gibi gözlerini kısarak gülümsedi. Öğle yemeğini yerken kendinden biraz büyük (bilhassa yürüyebilen) çocuklardan gözlerini alamadı. Elbette orada da bir süre sonra (ama uzuuun bir süre sonra) yorgun düştü ve kasalara yaklaştığımızda uyumuştu. Bu yüzden kocaman gergedanın ve anneleriyle dolaşan yavru tilkiyle farenin “oynayalım mı?” sorusuna cevap veremedi. Artık bir dahaki sefere.

22 Aralık 2008 Pazartesi

BEO Dokunma Duyusu



Geçtiğimiz iki haftanın BEO etkinliğinin bir bölümünü bayram haftasında İstanbul’da yapmıştık. Fotoğrafta gördüğünüz küçük yastıkları sanırım yine bu blogta yer alan bir aktivitede görmüştüm ve fikir çok hoşuma gitmişti. Ben de İstanbul’a gider gitmez bir ahbabımızın terzi olan eşine daha önce ayırdığım farklı dokulardaki kumaş parçalarını ve ölçüyü verip bu yastıkları dikmesini rica etmiştim. Aslında küçük meleğim yaklaşık 5.ayından itibaren bilhassa farklı kumaş dokularına karşı özel bir ilgi gösteriyor. Oturduğu koltukların kumaşları, ağzını sildiğim tülbent bezler, kurulandığı havlular, benim ya da babasının üzerindeki giysiler. Dikkatle ve yavaşça ellerini gezdiriyor. Bu küçük yastıkları da tek tek eline alıp uzun uzun inceledi, evirdi çevirdi, sıktı, birbirlerine vurmaya ve elinde sallamaya çalıştı belki bir ses çıkar umuduyla ve tabii en sonunda tadına baktı. Fakat enteresan olan şey bir süre sonra yastıkların en kabarık dokulu olanlarını yanında tutup diğerlerini kenara koymasıydı.
Soğuk, ılık, sıcak deneyini ise mutfakta ben yemek yaparken ve elime aldığım ve/veya yaptığım her şeyi tek tek söylerken (köftenin içine koyduğum kimyonun miktarını bile söylüyorum, gerisini siz düşünün artık!) defalarca yapmıştık.
Bir de yine mutfaktayken mama sandalyesinin tablasına sırayla küçük bir plastik şişe, metal kapağıyla birlikte küçük bir cam kavanoz, küçük bir ahşap çerezlik ve küçük seramik bir sütlük koymuştum. Yine her zamanki inceleme, anlama hallerini takındı ve çok ciddi bir suratla hepsini teeek tek eline aldı, altına üstüne içine dışına velhasıl her yerine baktı. Birbirine vurup değişik sesler çıkardı ve içiçe geçirmeye çalıştı. Tabii yine ağzına götürdü ve kaşınan dişlerini sakinleştirmeye çalıştı. Bu aralar her şeye diş kaşıyıcı muamelesi yapıyor meleğim.

21 Aralık 2008 Pazar

Bebek Oyunları

Bir kaç gün önce ağırbaşlı bebeğimiz Yiğit’in annesi sevgili Görkem blogunda, kışın ağırlıklı olarak evde vakit geçirildiğinden oyunların tükendiğini, yeni oyunlar bulmakta zorlandığını yazmıştı. Ben de tam o gün J. Silberg’in, Neden? Kitap Yayınevi’nden çıkan Bebek Oyunları kitabını almıştım. Görkem’in yazısına yorum yazarken de bu kitaptan iki üç tane oyunu kitap hakkında bir fikir vermesi için ertesi gün blogumda yazacağımı söylemiştim. Maalesef ertesi gün yazamadım. Sonra araya Ankara’ya dönüş hazırlığı girdi, dün akşam itibariyle artık buradayım ve ancak şimdi yazabiliyorum. Gorkicim, kusuruma bakma lütfen.

Kitapta 0-3, 3-6, 6-9 ve 9-12 aylar arası bebekler için 225 oyun var. Bazıları ya bizim zaten bildiğimiz ya da akıl etmesi çok zor olmayan oyunlar. Bazıları da (bilhassa ninni veya şarkı içerenler) sözler Türkçeye çevrildiğinde kafiye özelliğini yitirdiğinden ve melodiyi bilmediğimizden oynanma özelliğini yitiriyor. Ama yine de bir seçenek olabilir. Ben değişik olabileceğini düşündüklerimi seçtim.

Yaratıcılığı geliştirmeye yönelik İki Boru Oyunu : Tuvalet kağıdı ya da havlu kağıt rulosunu mikrofonmuş gibi yapın. Ruloyu ağzınıza doğru tutup bilindik bir şarkı mırıldanın veya bebeğin çıkarttığı sesleri taklit etmeye çalışın veya anonslar yapın “dikkat dikkat bebekler için mama vakti/oyun vakti veya uyku vakti”gibi. Bir ayakkabı kutusuna ruloların geçebileceği büyüklükte iki delik açın. Bebeğiniz ruloları deliklere sokup geri çıkartabilir.

Bebeğin el ve göz koordinasyonu için Krakeri Bul Oyunu: Bu oyun için üç tane şeffaf plastik bardağa ve küçük şekilli krakerlere ihtiyaç var. Bebeğinizi mama sandalyesine oturtun, bebek sizi izlerken; bardaklardan birinin altına bir kraker saklayın. Bırakın bebek krakeri bulsun ve yesin. İkinci ve üçüncü bardakları da oyuna ekleyin. Krakerleri nereye sakladığınızı bebeğinizin gördüğünden her zaman emin olun. Bebek krakeri her bulduğunda onu övmeyi unutmayın.

Bebeğin emeklemesine yönelik Tünel Eğlencesi: Bir koli kutusunun iki karşıt kenarını kesin. Kutuyu ters koyup bebeğinizi içinden emekleyerek geçmesi için teşvik edin. Tünelin çıkışlarından birinin dışına bir oyuncak koyarak bebeğin oyuncağın peşinden gitmesi için teşvik edin. Bunu bir kez yapınca bebek defalarca denemek isteyecektir.

Örnekler böyle. Açıkçası ben mesela kraker oyunundaki krakere taktım. Yani evde kendiniz bebe bisküvisi yapıp onu koyacaksanız sorun yok tabii. Belki ağzına atamayacağı büyüklükte bir oyuncağı da bardağın altına koymak mümkün olabilir.

Bazen zorunluluktan bazen bir başka oyundan esinlenerek bazen de yaratıcılığımızdan kaynaklanan oyunları bir oyun blogu açarak paylaşsak ne güzel olur diye düşündüm şimdi. Belki benden önce düşünüp uygulayan olmuştur. Böyle bir blogtan haberi olan varsa beni de haberdar edebilir mi? Eğer yoksa bu fikre ne dersiniz?

15 Aralık 2008 Pazartesi

Pratik Mama Sandalyesi

Bundan birkaç ay önce mama sandalyeleri üzerine araştırma yaparken danıştığım, İstanbul’dan canım arkadaşım Ebru, 17 aylık kızı şekerpare Ayşegül için epey bir zaman önce pratik bir mama sandalyesi aldığını, artık her yere mama sandalyesi var mıdır diye düşünmeden gidebildiğini ve çok memnun olduğunu söylemişti. Bu önerinin üzerine uzuuuun bir zaman firi firi bu mama sandalyesini aradım ve nihayet yola çıkmadan önce buldum. Sadece ilave olarak narin poposu acır belki diye oturma kısmına emniyet kemerini engellemeyen küçük bir şilte koydum. Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere kızım çok rahat etti. Hatta masadaki her şeye el atabileceği fikrine bile kapıldı. Eğer bebeğiniz benimki gibi kendi kendine yiyip içmeye çok meraklı ise evde veya misafirlikte kullanırken sandalyenin altına geniş bir örtü sermekte fayda var. Eveeet, böylelikle minik mucize Arda’nın annesi sevgili Burcu’nun blogunda bu ürünle ilgili olarak sorduğu sorulara da denemiş, kullanmış ve memnun kalmış biri olarak gönül rahatlığıyla cevap vermiş oluyorum. Gayet güvenli, taşıması kolay, hafif ve adı gibi pratik bir ürün. Evde değil ama seyahate veya restorana giderken kullanmak üzere herkese tavsiye ederim.

14 Aralık 2008 Pazar

Kızımın Bayram Hediyeleri


İstanbul’a yola çıkmadan önce Hamarat Anne’nin blogunda görüp çok beğendiğim eşekçik ve çıngıraklı kaplişi annemlerin adresine sipariş etmiştim. Sabahnur sağolsun, müthiş bir hızla hemen ertesi gün kargoyla göndermiş. Vardığımızda evde bizi bekliyorlardı. Bir oyuncak bu kadar mı güzel olur? Üstelik bir değil iki tane. Sabahnur nasıl özenle örmüş, paketlemiş, içine de güzel bir kart yazmış. Bayıldım bayıldım. Kızıma vermek ve tepkisini görmek için bir heyecan bayramın ilk gününü bekledim. Hani bayram hediyesi diye vereceğim, sanki çok anlayacak yaştaymış gibi. Fakat bizim ailede ne mümkün? Kızım bayram diye her gün ayrı bir hediye aldığından (bkz.yukarıdaki fotoğraflar) –ki bunlardan biri teyzesinin hediyesi konuşan köpek ve ayrı bir yazı konusudur- babasıyla benim hediyemiz en son güne kaldı. Kızımın tepkisi hakkında bir şey yazmıyorum, fotoğraflar her şeyi anlatıyor zaten. Tekrar tekrar teşekkürler Sabahnur!

13 Aralık 2008 Cumartesi

Geçmiş bayramınız kutlu olsun!

Öncelikle herkesin geçmiş bayramı kutlu olsun.
Uzun bir ara oldu, farkındayım. Daha önce yazdığım gibi bayram münasebetiyle İstanbul’a geldim ve önümüzdeki hafta sonuna kadar da burada olacağım. Bayram güzel geçti, çünkü uzun zamandır görme fırsatı bulamadığım akrabalarımı kuzenlerimi görebildim. Hepsi de kızımı gördüklerinde sözleşmiş gibi ‘ay ne kadar büyümüş bu’ tepkisini verdiler. Kızım büyüdüğü ve artık Gülannesi, anneannesi ve dedesiyle şöyle 4-5 saat kalabildiği için önümüzdeki hafta da epeydir göremediğim arkadaşlarımı görebileceğim. Mutfak alışverişi dışında bebek olmadan dışarı çıkabilmek gerçekten özgürlükmüş, bunu anladım. Gerçi evden çıkar çıkmaz deli gibi özlemeye başlıyorum o ayrı. Hafiften marazi bir durum, biliyorum ama sadece bende değil hemen hemen tüm annelerde var deyip kafaya takmamaya çalışıyorum.Bu vesileyle bebeksiz dışarıya çıkmayı vicdan meselesi yapmayan ya da yapmamanın yolunu bulmuş annelerden kendileriyle başetme yöntemlerini paylaşmalarını rica edeceğim.

3 Aralık 2008 Çarşamba

Pratik bir börek tarifi

Geçen gün Banu web sayfasında, mutfakta hız ve kolaylık sağlayan pratik uygulamalarını yazmıştı. Ben de yorum bırakırken annemin buzluk böreğini pratik ve dayanıklı olması sebebiyle yazıvermiş ve de bu tarifi kendi bloguma da koyayım bari demiştim. Dün bu börekten yaptım ve pişirdiğim dilimleri de fotoğrafladım. Buzlukta çok uzun süre dayanabilen bir börek olduğunu da ekleyeyim.

Annemin Buzluk Böreği
Malzemeler: 3 yufka, 3 yumurta, 3 büyük boy patates, 1 topak beyaz peynir, 100 gr. eritilmiş margarin, 1,5 su bardağı süt.
Yapılışı: Patatesleri haşlayın ve ezin. Bütün malzemeleri karıştırın.Yufkayı geniş bir yere yayın. Malzemeden bolca, bütün yufkaya eşit olarak yayın. İkinci yufkayı da üzerine bütün olarak yayın. Malzemeyi koyun. Son yufkayı da bütün olarak yayıp yine üzerine malzemeden koyun. Dikkatli bir biçimde önce kenarlarını kapatarak (çok kalın olmasın) parçalamadan yufkayı sarmaya başlayın. Sarma işlemi bitince bir bıçak yardımıyla ortadan ikiye kesin, buzluğa kaldırın. Pişirmek istediğinizde buzluktan çıkarın ve çözülmesini beklemeden dilim dilim kesin. Kestiğiniz dilimleri yan yatırıp tepsiye dizin. Üzerlerine bolca rendelenmiş kaşar peyniri koyun ve önceden 200 derecede ısıtılmış fırında 25-35 dak. pişirin.
Afiyet olsun!

1 Aralık 2008 Pazartesi

Bu Haftanın Menüsü

Bu hafta da sadece MuniSe’me menü hazırlayabildim.

Pazartesi: Mercimekli Kereviz – Tam (kahverengi) Pirinçli Pazı Çorbası
Salı: Tavuklu Sebze Yemeği – Ispanaklı Buğday Çorbası
Çarşamba: Kıymalı Pekmezli Ayva Yemeği – Balkabağı Çorbası
Perşembe: Kırmızı Çorba – Fırında Balık
Cuma: Tavuklu Karnıbahar Brokoli Yemeği – Sütlü Havuç Çorbası
Cumartesi: Kıymalı Enginar Yemeği – Sebze Püresi
Pazar: Kabak/Domates Dolması – Tarhana Çorbası

Bayram münasebetiyle cumartesi akşamı ailemin yanına İstanbul’a gideceğiz kısmetse. Bu şu demek oluyor, menüde gördüğünüz pazar gününün yemeği dolmalar, annemin o öpülesi ellerinden çıkmış olacak ve tabii sadece Meleğim değil biz de yiyeceğiz. Yaşasın! İşte bayram budur!

Başka menüler için bkz.

Ben içiceeem!

Kuzucuğum 7 aylık olduğundan beri cam bardaktan (yani votka shot bardaklarından) su içiyor, hatta garantiye almak için içerken elimi tutuyor:)



Son 10 gündür bardağı eline alıp kendi kendine içmeye çalışıyordu, bardak cam olduğu için korkup vermiyordum. Bu arada da uygun bardak aramaya devam ediyordum. Piyasada var olanlar genellikle alıştırmaya yönelik bardaklar. Bizimki zaten alışmış durumda. Nihayet cuma günü istediğim gibi bir bardak buldum ve aldım. Cumartesi akşamı yeni bardağıyla kendi kendine su içmek istedi ve aşağıda gördüğünüz üzere lıkır lıkır içti. Sonra da bitip bitmediğini kontrol etti:)



Gidip kocaman bir bardak su içmek istedim şimdi:)

30 Kasım 2008 Pazar

İlk bebişler buluşması

Dün Banu ve Mira’nın evsahipliğinde ilk bebekler buluşmamızı gerçekleştirdik. İlk defa babası yanımızda değilken kızımla birlikte arabayla bir yere gittim. Araba koltuğunda sakin sakin oturup uzun uzun etrafı seyretti ve sonunda uykuya daldı. Neden? Arabaya binen her çocuk en geç 5.dakikada uyur sözünün doğruluğundan sanıyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü Ankara’yı hala iyi bilmediğimden Banu’lara Haymana üzerinden gidip kendimi aştım:) Neyse, bence bu hiç anlatılmayacak bir hikaye olarak kalsın.
Bebeklerimiz aşağıda göreceğiniz gibi çok şahanelerdi. Arada sırada birbirleriyle ama daha çok kendi kendilerine oynadılar. Birbirlerini seyredip, dokunarak tanımaya çalıştılar. Benim sadece bir iki satırını hatırladığım hatta bazılarını hiç bilmediğim – ki mutlaka ve en kısa zamanda öğrenmem gerekiyor - Çınar'ın annesi Sermin’in söylediği çocuk şarkılarını, Meleğim gülücükler saçarak büyülenmiş gibi dinledi. Sermiiiiin, lütfen duy beni! Sırayla mama sandalyesinde mamalarını yediler. Biz anneler her zamanki bebek muhabbetlerini yaptık ve en yakın zamanda tekrar buluşalım dedik.
Bebeğim eve döner dönmez uyudu. Akşam üzeri uyanıp her zamanki gibi meyvesini yedi, oyuncaklarıyla ve babasıyla oynadı. Ben yemek hazırlarken mutfağın kapısında, mama sandalyesinde oturup bana uzun uzun bugünü anlattı. İki lafının arasında gülerek attığı çığlıklardan gününün çok keyifli geçtiğini anladım. Bu vesileyle başta Banu ve Mira olmak üzere annelere ve bebişlere teşekkür ederim.

27 Kasım 2008 Perşembe

Uyku mu? O da ne?



Yukarıdaki fotoğraflardan da anlayacağınız üzere uykusu geldi mi her yerde uyuyan kızımın, gayet düzenli ve kesintisiz olan uykuları son iki gecedir bölünmeye başladı. Saat 20.30 gibi yatıp sabah 08.30’da kalkan çocuk aniden huy değiştirdi. Dün yine aynı saatte yatıp 1 saat sonra uyandı ve geceyarısına kadar uyumadı. Gazı vardır diye masaj yaptık, altını doldurmuştur diye tekrar tekrar temizledik, çok susuyor diye su verdik, masal anlattık, ninniler söyledik... I-ıh olmadı, uyumadı. En son yatakta bırakıp salona geçtim ve kalpsiz anneyi oynamaya başladım. Şikayetler (kime ediyorsa artık!) ve sızlanmalar bir 10 dakika daha devam etti ve nihayet ses kesildi. Yorgunluktan baygın vaziyette uyuya kaldı. Bu sabah ta saat 07.00’de uyandı. Kahvaltısını edip saat 10.00’a kadar mutlu mutlu kendi kendine oynadı. Sonra yatağa yatırdım ve tam ‘aa, uyudu ne iyi. Ben de azıcık o uyurken uyuyayım bari’ derken 45 dakika sonra uyandı. Ben daha uyumak için kendimi ikna etmeye başlamamıştım bile. Baktım olmuyor, aldım yanımıza yatırdım. 20 dakika filan biraz benimle, biraz babasıyla oynadı ve ikimizin arasında enine yatarak (kafasını bana, ayaklarını babasına dayayarak) uyuya kaldı. Şimdi gel de hareket bakalım. Öylecene 1, 5- 2 saat kadar bekledik. Uyandı ve normal gündüz rutinimize geri döndük. Hava güzel ve güneşli diye parka gittik. Ama biraz gecikmişiz. Rüzgar kuvvetlenince fazla kalamadık.



Eve dönüp güzelcene öğleden sonra uykusunu uyudu, uyandı, meyvesini yedi, oyun oynadı, annesini çalışırken seyretti ve akşam oldu. Babası eve geldi. Sevinçle kucağına atladı. Yine ama bu sefer babasıyla birlikte oynadı, sonra yemeğini yedi. Yediklerini sindirsin diye bekledik, altını temizledik. Yine aynı saatte yatırdık, bir kaç küçük itirazdan sonra hemen uyudu. Sanmayın ki düzenine kavuştu ve mışıl mışıl uyuyor. Şu anda, ben bu satırları yazarken, salonda oyun halısının üzerinde masal kitabıyla oynuyor ve hiç uyuyacakmış gibi görünmüyor. Uykusu açılmasın diye ışığı kıstım, oyuncaklarını da kaldırdım filan ama, nafile çaba. Şimdiye kadar uykusuzluk çeken bebekler hakkında bir şeyler okumaya hiç ihtiyacım olmadığını görüp seviniyordum ama zaman bu zamanmış. Bakalım yarın akşam ne olacak?
Not: Ben bu mesajı gönderene kadar (yaklaşık 1,5 saat kadar önce) uyudu, neyse ki! Ara ara uyanıp mızıldıyor, illa yanına çağırıyor, biraz okşandıktan sonra yana dönüp baş parmağı ağzında tekrar uykuya dalıyor. Aman, diyeyim!

26 Kasım 2008 Çarşamba

Pravo Kızıma!

Canım kızım pazartesi günü (24 Kasım) 10 ayını doldurdu. Doktoru, her şeyin yolunda olduğunu, iki ayda çok gelişmiş bulduğunu ve bebişimi çok iyi beslediğimi söyledi. Valla ne yalan söyliyeyim, bütün bunlar bana dünyanın en şahane iltifatları gibi geldi. İçimiz rahatlamış vaziyette ayrıldık doktordan.

Meleğim dün ilk defa yemeğinin tamamını kendi kendine yedi. Ben kaşığı doldurup verdim, O da elimden büyük bir hevesle alıp ağzının yolunu bulmaya çalıştı. Uzun zamandır her yemek sırasında bir kaç kere deniyor sonra açlığı ağır bastığından olsa gerek benim devam etmem için kaşığı tekrar bana uzatıyordu. Dün kaşığı kendisi doldurmaya çalışarak ve elbette etrafı batırarak büyük bir zevkle yedi. Resimlerden anlaşıldığı üzere bazen yemek hangi pozisyonlarda kaşıktan dökülüyor acaba? denemeleri de yaptı. Kaşık dik dururken yemeğin pıt pıt dökülüşünü hayretle izledi. Henüz yerçekimi kanunundan bahsetmek için erken olduğunu düşündüm:) Yemeği bitirdiğinde, kendimi hararetle alkışlarken ve ağzım kulaklarımda ‘pravo kızıma!’ (pravoyu duyunca kahkahalarla gülüyor ve iyi bir şey yaptığını anlıyor) diye bağırırken buldum. Dışarıdan görenlere ‘Ay, yazık! Kafayı yedi herhalde’ dedirtecek bir haldeydim. Kızımın da yemeğini bitirdiğindeki gurur ve mutluluğu fotoğraflardan belli sanırım.
Not: Son fotoğraf bugünkü yemeğin sonunda çekildi.

Haftanın Geciken Menüsü

Gecikmemden belli sanırım, bu hafta (ve korkarım önümüzdeki hafta da) bizim için değil yazmak menü düşünmeye bile vaktim olmayacak. O yüzden elime ne gelirse, evde ne varsa en pratiğinden yapıp durumu idare edeceğim. Bayrama kadar kitabı bitirmem gerek ve yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim gibi. Ama bebişimin menülerini hazırlamaya devam edeceğim tabii.

İşte MuniSe’min bu hafta geciken menüsü:

Pazartesi: Nohutlu Sebze Yemeği – Tarhana Çorbası (Anonim)
Salı: Kıymalı Sebze Yemeği – Yer Elması Çorbası
Çarşamba: Kestaneli Tavuk Yemeği – Sütlü Brokoli Çorbası
Perşembe: Havuç Çorbası - Fırında Domates Soslu Balık (Her ikisi de anonim)
Cuma: Peynirli Sigara Böreği, Yoğurt Soslu Haşlanmış Sebzeler (Anonim)– Kereviz Çorbası
Cumartesi: Kayısılı Tavuk Yemeği – Mercimek Çorbası (Anonim)
Pazar: Sebzeli Köfte – Kabak Çorbası

Tüm bebişlere afiyet olsun!

Daha fazla alternatif olsa iyi olur derseniz bir de şu adrese bakın derim.

19 Kasım 2008 Çarşamba

Fasülyenin Faydaları!

Dün kızımla birlikte fasülye soyduk. Daha doğrusu ben soydum o da fasülyelerle aşağıda gördüğünüz üzere oynadı da oynadı. Enteresandı, çünkü hiç ağzına götürmeye çalışmadı. Bu sefer önce kokladı. Sonra eline verdiğim büyük bir fasülyeyi soydukça diğerlerini içine attığım tasa koydu, oradan aldı oyun halısının üzerine koydu, yetmedi elinde mendil gibi salladı. Bütün fasülyeleri ayıklamayı bitirince tası önüne koydum. Bu kez de büyük bir ciddiyetle fasülyelerin boylarını karşılaştırmaya başladı. Yaklaşık 20 dakika da böyle oyalandı. Sonuçta neredeyse ellemediği fasülye kalmadı. Velhasıl kızım çok eğlendi. Ben de fotoğraflarını çekeceğim diye şekilden şekile girdim ama ne yalan söyleyeyim galiba ben daha çok eğlendim. Fasülyenin faydalarına bir yenisini de eklemiş olduk böylece:) İşte kendiliğinden gelişen fasülyeyi tanıyalım, faydalarını anlayalım aktivitesinin fotoğrafları.
Akşam sofrada, zeytinyağlı fasülyeyi “aman kızımızın güzel parmakları değmiş bunlara” diyerek afiyetle yedik.

16 Kasım 2008 Pazar

Haftanın Menüsü 16 Kasım

Geçen gün yazdığım yazının yemek tarifleriyle ilgili son kısmını tekrar okuyunca, benim tariflerimdir ifadesinin sanki ‘bu tarifler kimsede yok !’ gibi bir manaya açık olduğunu farkettim. Elbette öyle değil. Ben de herkesin bildiği (ya da bilmediği) tarifleri yapıyorum ama kimi zaman orasını burasını değiştirip bebek ölçülerine indirgiyorum kimi zaman da yemek konusunda her şeyi deneme hevesimin sonucu olarak benim uydurmalarım dediğim tarifler ortaya çıkıyor ve bebeğimin (ve tabii eşimin) tepkilerinden anladığıma göre lezzetli de oluyor:) Ama her bebeğin her yetişkin gibi damak tadı farklı olabilir. Benim bebeğimin bayıldığı bir yemeğe belki sizin bebeğiniz burun kıvırabilir. Denemekte yarar var. Zaman zaman bana değişik gelen kendi uydurmalarımı sizlerle paylaşacağım. İşte bu haftanın uydurması :

Tavuklu Mercimekli Balkabağı Püresi
Malzemeler: 100 gr. balkabağı , ½ tavuk göğsü, 1 arpacık soğanı, ½ küçük havuç, 1+ ½ dolu t.k. kırmızı mercimek, ½ y.k. zeytinyağ, 1 ç.b. tavuk suyu veya su
Yapılışı: Zeytinyağını küçük bir tencereye koyun ve kuşbaşı doğranmış tavuk etlerini soğanla birlikte yağda çevirin. Tavukların rengi dönünce küçük küçük doğranmış havucu ekleyin ve bir müddet daha çevirin. Havuçlar yumuşamaya başladığında bir kaç kez çevirip yıkanmış kırmızı mercimeği ilave edin. Tavuk suyunu/suyu ekleyin. Bu arada başka bir küçük tencereye de küçük doğranmış balkabağını koyun ve üzerini biraz kapatacak kadar su ilave edip haşlayın. Tavuklu karışım pişince haşlanmış balkabağıyla birlikte blendırdan geçirin ve ılık olarak servis edin. Kızım bu yemeği yerken hele bir de yanında yoğurt varsa kendinden geçiyor desem abartmış olmam. Balkabağı gözünüze fazla gelirse kalanı dondurarak buzlukta saklayabilirsiniz.

Haftanın menülerine gelince, öncelik her zaman olduğu gibi canım kızımın.

MuniSe’min bu haftaki menüsü şöyle:

Pazartesi: Tavuklu Sebze Yemeği – Balkabağı Çorbası (Anonim)
Salı: Nohutlu Mercimek Yemeği - Patates ve Pırasa Çorbası ( bkz. Mevsimlerle Gelen Lezzetler - Tijen İnaltong)
Çarşamba: Kabak Dolması (Anonim ama annemin tarifiyle) - Tarhana Çorbası (Anonim)
Perşembe: Sonbahar Çorbası ( Bkz. Mevsimlerle Gelen Lezzetler - Tijen İnaltong) - Fırında Balık
Cuma: Kıymalı Brokoli (Bkz. Anne, Ben Acıktım – Sahrap Soysal) – Kırmızı Çorba
Cumartesi: Buğday Yemeği - ( Bkz. Mevsimlerle Gelen Lezzetler - Tijen İnaltong) – Ispanak Çorbası
Pazar: Enginarlı Tavuk – Mercimek Çorbası

Büyükler için haftanın menüsü :

Pazartesi: Yayla Çorbası (Anonim) –Tavuklu Sebzeli Kase Böreği – Zeytinyağlı Fasulye (Anonim)
Salı: Balkabağı Çorbası – Salçalı Biftek – Pilav (hepsi anonim)
Çarşamba: Patates ve Pırasa Çorbası ( bkz. Mevsimlerle Gelen Lezzetler - Tijen İnaltong) – Fırında Domates ve Kabak Dolması (Annemin tarifiyle) – Portakal Soslu Zeytinyağlı Kereviz (Anonim)
Perşembe: Fesleğenli Patates – Fırında Balık (Anonim)
Cuma: Sonbahar Çorbası ( Bkz. Mevsimlerle Gelen Lezzetler - Tijen İnaltong) – Soya Soslu Tavuk – Portakal Soslu Zeytinyağlı Kereviz (hepsi anonim)
Cumartesi: Kırmızı Çorba – Arpacık Soğanlı Et Yahni (Bu da annemin tarifiyle)- Bulgur Pilavı (Anonim)
Pazar: Bol Domatesli Kıymalı Makarna (Anonim)

Menülere bakınca anlaşılacağı üzere kızıma akşamları çorba yedirmeyi tercih ediyorum. Hem hafif hem de besleyici. Üstelik gece uykusunda rahatsız da olmuyor. Akşam kızıma yedirdiğim çorba, ertesi gün tuz, karabiber ve bilumum baharat ilavesiyle bize uygun hale geliyor. Tüm bebişlere afiyet olsun!

14 Kasım 2008 Cuma

Büyüyorum Eğleniyorum Öğreniyorum

http://montessoriegitimi.blogspot.com/
Pratik anne ( www.pratikanne.com )sayfası yoluyla ulaştım bu bloga. Annelerin çocuklarıyla yaptıkları aktiviteler ilham verici. Kısa bir zaman önce Montessori Yöntemi üzerine kitaplar okumaya başlamıştım, denk geldi. Biz de kızımla iki gün önce hemen evimizin yanındaki küçük oyun parkında eğlendik biraz. Yaprakları küçücük elleriyle yakalamaya çalışıp un ufak olduklarında şaşırarak yüzüme bakışı, eline verdiğim kozalağı 1 dakika kadar evirip çevirdikten sonra dişlerini kaşımak üzere ağzına götürüşü çok şahaneydi. Makinemizin pilleri bittiğinden hiç fotoğraf çekemedik ne yazık ki! Güneşi kaçırmayalım diye hızla evden çıkarken kontrol etmeyi unutmuşum. Artık bir sonraki etkinliğe...


Buyuyorum Egleniyorum Ogreniyorum

11 Kasım 2008 Salı

Haftalık Menü (Kızım için)

Aylarca uzuun uzun düşünüp ‘Evet, artık buna vakit ayırabilirim’ deyip 2 dakika içinde şans eseri (bunun için de aylarca düşünmüştüm tabii!) blog ismi de bulunca açıverdim gitti. Ama hani derler ya ‘kazın ayağı öyle değilmiş.’ Blogu açtığımın ertesi günü bir heves yazıvereyim dedim ve Heyhat! Memleketimin şahane!? uygulamalarından biriyle karşılaştım. İlk şaşkınlığın ardından protestolar filan...Bloglar açıldı açılmasına ama bu sefer de ben bir şeyler yazabilmek için gereken zihin açıklığına bir türlü kavuşamadım. Çünkü tüm dikkatimi son teslim tarihini geçireli bir aydan fazla olan kitap redaksiyonuma vermem gerekiyordu. Hala da vermem gerekiyor, çünkü bir türlü bitmiyor. Kitap çok güzel, çeviri çok iyi ama vakit yetmiyor. Şu süper annelerden olma gibi bir derdim yok ama madem bebeğime bakmak için evdeyim, çalışmıyorum bari hakkını vereyim diyorum, dediğimle kalıyorum. Hiç bir şeye de yetişemiyorum. Kısacası Kurban Bayramı’na kadar redaksiyona devam.

Bu arada hayat devam ediyor. Dışardakiyle ilgilenmekten vazgeçeli epey oldu, elbette ev içindeki hayattan bahsediyorum. Bu hayatın önemli bir kısmını 9,5 aylık bebeğime bugün değişik ne yedirsem acaba sorusuna cevap bulmak ve uygulamak kaplıyor. Pratik anne’nin haftanın menüsü uygulamasını yürekten destekliyorum. Kızım için hazırladığım haftalık menü şöyle:

Pazartesi (yani dün): Kıymalı Sebze Yemeği – Tarhana Çorbası (Anonim)
Salı ( yani bugün): Kıymalı Sebze Yemeği – Balkabaklı Muhallebi
Çarşamba: Tavuklu Ispanak Yemeği – Tahinli Havuç Çorbası ( Bkz. Mevsimlerle Gelen Lezzetler - Tijen İnaltong)
Perşembe: Pirinçli Kabak Mücver – Yoğurtlu Karnıbahar Çorbası (Bkz. www.bebegimneyesin.com )
Cuma: Kestaneli Hindi – Elmalı Kereviz
Cumartesi: Balık – Patatesli Brokoli Çorbası
Pazar: Tavuklu Mercimekli Balkabağı – Yayla Çorbası (Anonim)

Parantez içinde nereden alındığı belirtilmemiş tarifler benim kendi tariflerimdir. İsteyenlere memnuniyetle gönderebilirim. Tüm bebişlere afiyet olsun!

24 Ekim 2008 Cuma

Merhaba!

Nihayet ben de blogcular arasına katıldım. Daha öğrenmem gereken çok şey var. Şimdilik yani bu gecelik herkese "Merhaba!" demekle yetineceğim.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails