24 Temmuz 2010 Cumartesi

2,5 Yaşında Bir Çiçek!

Bugün itibariyle Selin tam 30 aylık. 2,5 yaşın tüm cimcimeliği, doğuştan gelen munis ve zarif halleriyle bir küçük “saray gelini”. Hala kestirmeye kıyamadığım saçlarıyla, Umurcuğumun deyimiyle “altın bukleli” meleğim, artık sular seller gibi konuşup tam yerinde espriler yapan ve “sen komik misin?” dediğimizde “hayıy anne, şakacıyım” diyen ve her daim gülecek bir şey bulan bir dünya şekeri...

"Kaadişleyim (kardeşlerim)" dediği Denis (Deniz), Yeo (Leo) ve Eyf Miya (Elif Mira)’yı her gün en az 2-3 kere görmek istediğinden ve hep aynı resimleri görünce canı sıkıldığından “bi bakaa mısın anne, yeni yesim vaa mı acaba?” diye soran, özlediği insanlarla telefonda konuşurken, “özuyum (özlüyorum), hadi buyaya gey çabuk”diye çağıran, insanlar arasında olmayı, kalabalıklara karışmayı seven ve maalesef çoğu zaman abartarak alıp başını giden özgür ruhlu bir asi...
Şarkı söylemeye, dans etmeye bayılan, eline geçirdiği her şeyle müzik yapabilen, müzik aletleri içinde piyanonun sesini duyar duymaz “bu piyano!” diye sevinçle bağıran, her kitabı ezberletene kadar okutan, sonra da defalarca ama her defasında bir yerini değiştirerek bize anlatan, her sabah “yüyamda .... gördüm anne” diye başlayan bir rüya anlatma seansıyla hemen oracıkta güzel senaryolar uyduran, kahvaltıdan sonra en tatlı sesiyle “benimye odamda oynaa mısın anne?” diyerek elimden tutup mutlaka odasına götüren, beni o küçücük sandalyesine oturtup “sen çayını iç, tipakını oku, ben boya yapayım” diyen bir dilli dilazer...
Oyuncak ve kitaplarını arkadaşlarıyla paylaşabilen, Mira’yla görüşecekleri zaman kara kedisini “Miya bunu çok sebey (sever), yanımıza ayayım anne” diyerek elinde taşıyan, Zeynep’in hediye ettiği tokaları onlarca tokası arasından ayırıp “Ziynep’in hediyesi” diyerek habire salonun ortasına getiren, uzun süre görüşemediklerinde bilgisayarımın başında durup “Ada’yı gösteyiy misin anne?”diye ısrarla soran ve gösterene kadar da başımdan ayrılmayan bir arkadaş delisi...
Restorana gittiğimizde “bi ayan yüffen” diyerek siparişini kendi veren, gördüğü büyük küçük tüm topları “baskeet!” diyerek hayali potaya atan, her sabah Pakize’nin suyunu, sütünü, mamasını kontrol edip azalmışsa hemen yenisini koyan, her oyuncağın önce nasıl çalıştığını keşfedip sonra oynamaya başlayan, üzerimde renkli bir şey gördüğünde “bunu çok beendim, bunu çok sebdim anne” diyerek kendisi için saklamamı isteyen, eğer çok çok beğendiyse eskimemesi için “kuyanma/giyme yüffen anne” diyen, ben saçımı toplarken müdahale edip, saçıma toka takmaya çalışırken “biyazdan çok güzey oyucaksın anne” diyerek elini saçlarımın arasında tatlı tatlı gezdiren ama kendi kafasına katiyen toka taktırmayan bir küçük sevimli inatçı keçi...
Evde küvetten çıkmayıp ,musluğun başından ayrılmayan ama deniz kenarında özellikle ilk bir hafta "hadi denize girelim" dediğimizde “daa sonaa” diyerek tedbiri elden bırakmayan, bir kez denize girince de her defasında dudakları morarmış vaziyette ağlayarak sudan çıkan, bir şeye çok şaşırdığında “bay canına!” diyen, çok istediği bir şey yapıldığında da içtenlikle “teşekküyley!” eden, ben mutfaktayken “sana yaadım ediim anne” diyerek yanıma gelen ve gerçekten yardım eden, işimizi bitirdiğimizde “şimni başka oyun oynayabiyiyiz anne” diyerek yönlendiren, uyumak istemediğinde “yatıp uyu yok anne!” diyerek tavır koyan, kararlı ama uyumlu bir küçük şahsiyet...
Ama her şeyden önce, bir bakışıyla içimizde kelebekler uçuşturan, neşe kaynağı, bir sonsuz ışık, bir narin melek...O artık 2,5 yaşında bir çiçek!

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails