31 Ocak 2009 Cumartesi

Mutfakta Muhabbete beklerim!

Epey bir zaman önce blogumda yer vermek istediğim bir sürü tarif olduğunu farkettim. Bu tarifleri yazmaya bir başlarsam kızımın büyüme macerasını aktarmak için açtığım bu blog, yemek bloguna dönüşecekti. Bu yüzden blog alemindeki yüzlerce yemek blogunun arasına naçizane katılmaya karar verdim ve www.mutfakmuhabbetleri.blogspot.com adresinde bir yemek blogu açtım.

Artık haftanın menüsünü, bebeğim için hazırladıklarımı ve başta anneminkiler olmak üzere, bana kolay ve/veya değişik gelen, bazen herkesçe bilinen ama küçük dokunuşlarla başka bir lezzete dönüşen ya da dönüşmeyen:) tarifleri bu blogda bulacaksınız. Arada sırada yemek kültürü ve tarihine dair bir kaç satır yazmayı ve bu konularda okunmasının iyi olacağını düşündüğüm kitap ve makaleleri hatırlatmayı da planlıyorum. Galiba zaman zaman bazı tatların bende yarattığı hissiyatı, düşündürdüklerini veya alıp götürdüğü yerleri de kelimelere dökmeyi deneyeceğim.
Hadi buyurun, kahveler hazır.

30 Ocak 2009 Cuma

BEÖ Gölge


Bu haftaların aktivite konusu olan gölge üzerine hiç bir şey yapamayacağımı düşünüyordum, günlerdir. Evin çeşitli yerlerini gölge vuruyor mu diye takip edip fotoğraf makinesini her an yanında taşıma, pozisyon ayarlama, alçıda olan ayağı yüzünden hareket serbestisi fena halde kısıtlanmış olan Meleğimi oradan oraya taşıma gibi güçlükler yüzünden neredeyse vazgeçmiştim. Fakat dün gölge aktivitemiz kendiliğinden gelişti. Öğleden sonra uykusunu uyumak üzere yatağa yatarken başucundaki duvara vuran gölgemi benden önce Selin farketti. Hemen eşime seslenip fotoğraf makinesini istedim ve çekmeye başladım. Kolumu kaldırdım ve bir bana, bir duvara dikkatle baktı. Yatar vaziyetteyken elindeki oyuncağını yukarı kaldırdı ve kafasını geriye atarak oyuncağın gölgesini gördü. Sonra yüzünü duvara doğru döndü ve bu sefer kafasının gölgesini gördü. Eski pozisyonuna döndü ve yattığı yerden gölgeyi yakalamak için elini duvara doğru uzattı. Kafasının kaybolduğunu farketti, şaşırdı. Bu sefer parmaklarını oynattı, elini yakalamayı denedi, tekrar denedi, tekrar denedi. Onca nafile çabadan sonra dönüp bana “uyku vakti bitmedi mi hala” der gibi baktı. Ben “hadi uykuya” deyince de gülmeye başladı.

Doğum Günü Hazırlıklarına Yönelik Tecrübelerim, Önerilerim

Geçtiğimiz cumartesi (24 Ocak) günü kutladığımız Meleğimin ilk yaş gününe dair tecrübelerimi önümüzdeki hafta yazmayı planlıyordum. Ama bugün Banu’nun tam da bu konuda yazdığı, çok faydalı ve fikir verici yazısını okuyunca tamamlayıcı olması açısından yazımı hemen yazmaya karar verdim. Bu yazıyı okumadan önce Banu’nun yazısını okumanız konu sürekliliği açısından gereklidir diyerek başlıyorum.

Yer konusunda Banu’yla tamamen aynı görüşteyim. Bebekler için en uygun yer, kendi evleri. Hatta bazı uzmanlara göre ilk doğum günü kutlamasında evde parti vermekten çok, bebeğin alıştığı sukunet derecesini aşmayan, sakin bir kutlama yapılmalı. Bebeğin arkadaş sayısı 3’ü yetişkin sayısı da 6-7’yi geçmemeli.

Saat konusu her bebeğin uyku alışkanlığına göre – ki o da zaman zaman ani değişiklikler gösteriyor bu yaş diliminde – farklılık arz ediyor.

Davetliler konusunda bir tecrübemi aktarmak istiyorum. Yurtdışında yaşadığımız dönemde bir arkadaşımızın kızının ilk yaşını birlikte kutlamıştık ve ev bir hayli kalabalıktı. Evde her daim çokça misafire alışkın olan o dünya tatlısı bebeğin, böyle özel bir günde misafirler geldikçe nasıl huysuzlaştığını görüp çok şaşırmıştık. Sonradan bu konularda yazılmış bir çok makalede normal zamanda fazlaca misafire alışkın bebeklerin bile bu tür özel organizasyonlarda çok farklı davranışlar sergileyebildiğini okudum. Elbette bir bebeği en iyi tanıyan kişi her zaman anne ve babasıdır ve davetliler konusunda en iyi kararı da onlar verir.

Kıyafet başlığında Banu’nun verdiği linklerdeki kıyafetler çok şahane ve eminim Mira’nın üzerinde de harika durur. Selin yürüyor olsaydı ve ben mesela böyle bir kıyafet hazırlamış olsaydım, herhalde daha da çok üzülürdüm ayağının alçıda olmasına. Naçizane tavsiyem her durum için alternatif kıyafet hazırlamak. Zaten bu dönemde hiç bir kıyafet, malum sebeplerden ötürü gün boyunca üzerlerinde kalamıyor. Yani bir tane çok şeker bir etek, bluz/elbisenin yanı sıra çok rahat bir pantolon veya yaz mevsimi ise şort/kapri gibi bir şey daha bir hazırlıklı hissettirebilir anne-babayı.

Pasta konusunda Banu’ya katılmamak mümkün değil ve hijyen hassasiyetini çoook iyi anlıyorum. Pastayı daha önce ürünlerinden yediğiniz, tadından ve temizliğinden emin olduğunuz bir yerden almak veya yaptırmak en doğrusu. Ben Ümitköy ve Bilkent civarında oturanlar için kızımın doğum günü pastasını yapan Turta Home Café’yi memnuniyetle tavsiye ederim. Bu tür pastalar şeker hamurunun maliyetinden ve üzerindeki şekiller vs. özel bir beceri gerektirdiğinden fena halde pahalı oluyorlar. Pasta fiyatı da dilim sayısı üzerinden hesaplanıyor. Bu yüzden kişi sayısını doğru hesaplamak ve pastanın büyüklüğünü ona göre tespit etmek lazım.

Menü bir başka mühim husus. Meleğimin menüsünü ben de aynı kaygılarla oluşturmaya çalıştım. Yalnız benim için Selin’in çok zamansız biçimde –hoş bileğini kırmanın uygun zamanı olduğu görülmemiştir- aniden ortaya çıkan durumu sebebiyle çok kısa sürede hazırlanma zorunluluğu da vardı. Fikir vermesi açısından kızımın doğum günü menüsünü ve tariflerini yarın açmayı planladığım yeni yemek blogumda bulabilirsiniz.

Süslemeler hakkında ben biraz farklı düşünüyorum galiba. Ben her ne kadar ilk doğum gününün bizler için de çok önemli olduğuna inansam da parti hazırlıklarını çok da gerekli görmüyorum. Çünkü henüz bütün bunları anlayabilecek yaşta değiller. Bizler için çok hoş bir anı olabilir tabii, o ayrı. Üstelik kağıt tabak ve bardakların parti sonrası temizlik açısından müthiş pratik bir yönü de var. Balonlar elbette, ama eskaza patladığında yaşayabilecekleri şoktan çok korkuyorum. Yine çok yakın bir arkadaşımın oğlu bir arkadaşının doğum gününde önünde patlayan bir balon yüzünden çok uzun bir süre en ufacık bir ani sesten avazı çıktığı kadar bağırarak ağlar olmuştu. Sakinleştirene kadar annesi kırk takla atardı desem abartmış olmam.

Aktiviteler konusuna gelince; ben en son İstanbul’a gidişimde Meleğimin doğum gününü düşünerek İkea’da satılan kukla tiyatrosu dekorundan ve parmak kuklalardan almıştım. Bir dakikalık gösteri için bir saatten fazla vakit ayırıp kısa bir metin bile yazmıştım. Peki doğum gününde buna vakit bulabildik mi? Elbette ki hayır. Biri uyurken diğeri oynadığı, bir diğeri yemek yediği, bir diğeri heyecanla emeklediği için topluca birlikte durabildikleri kısa sürelerde dikkatlerini tek bir yerde toplamaları için uğraşmak yerine özgürce hareket etsinler, oynasınlar dedim ve daha önceden ilan etmiş olmama rağmen o gün kukla tiyatrosunun sözünü bile etmedim. Kıssadan hisse, bu yaş grubundaki bebeklere yönelik herhangi bir faaliyette bulunmak -şarkı söylemenin dışında, nafile çaba.

Yetişkinlere yönelik faaliyetlere gelince:

Bebeğimin 1. Yaş Portresi; çok şahane bir fikir fakat emekleme ve yürüme hızları her geçen gün rekora koşan bebeklerinin peşindeki anne babalar için aynı anda bir eyleme başlamak ve 30 sn. içinde çizim yapıp yanındakine vermek ne kadar mümkün olabilir? Ben bu fikri ikinci hatta üçüncü yaş günü kutlamalarında kullanmak üzere ilgili dosyamda tutmaya başladım bile.

Bizim için çok özelsin; bu da çok beğendiğim başka bir şahane fikir ve bence çok rahat uygulanabilir. Hatta bu çerçeveyi bir süre sonra ilk doğum günü kutusuna koyup (tabii benim gibi böyle bir kutu yapma planınız varsa) saklayabilirsiniz.

Bebeğim ve konukları; bu fikri de aynı sebeplerden dolayı daha sonraki yıllarda kullanmak üzere ilgili dosyama aktarmış bulunuyorum.

Zaman Kapsülü - Mesaj Kutusu ve Bebeğimin el ve ayak izleri; bu son iki fikri de çok çok beğendim ve aynı şekilde çok uygulanabilir buluyorum.

Hediyeler: Kendi hediyeni hazırlama fikri çok hoş. Herkesin kendi hayal gücüne, becerisine ve yapabilirliğine bağlı. Ben kendimin, eşimin ve Meleğimin 1. yaş kutlamalarımızda çekilmiş fotoğraflarımızdan kolaj yapıp başka şeylerle birlikte “1. Yaş Kutusu” adını verdiğim kutunun içine koyacağım. Koyacağım diyorum çünkü, yine malum sebepten gözümü kızımdan ayıramadığım için bu aralar elim hiç bir şeye varamıyor maalesef. Bu kutunun içine ayağındaki alçıdan bir parçayı da anı olarak koymayı planlıyorum. Ayrıca yine aynı kutuya doğduğundan itibaren çekilmiş ve bilgisayar ortamında bulunan bütün fotoğraflarını CD’lere yükleyerek koyacağım ve son olarak her ayında o ay doğmuş bir aile ferdiyle çekilmiş fotoğrafının bulunduğu ve arka tarafında o yılın önemli günlerinin ve meydana gelen önemli olaylarının kısaca yazıldığı, 12 sayfadan oluşan 2008 takvimi hazırlayıp aynı kutuda saklayacağım. Eğer bozulmadan saklama yöntemi varsa pastasının üzerindeki “İyi ki doğdun Selin” yazan şeker hamurundan balonu ve 1 rakamı şeklindeki mumu da saklamayı düşünüyorum.

Ben Sibel’de toplandığımız gün Banu’nun önerisi üzerine 365’teki SMYK’dan kızımın hiç oyuncak ayısı olmadığını farkedip Sevimli adını verdiğimiz bir oyuncak ayı seçtim. Yalnız içine dolgu malzemesi dışında sadece ses bandını koyuyorlar ve onu da oyuncağın eline yerleştiriyorlar. Yani sarıldığınızda değil eline bastığınızda çalışıyor. Ama yine de kıyafetleri, ismi, doğum belgesiyle filan çok hoş bir oyuncak, bebeğiniz yıllarca oynayabilir ve anı olarak ta uzuun yıllar saklanabilir.

Geleceğe yatırım yapma konusu çok mühim ve imkanlara bağlı olduğundan yorum yapmamayı tercih ediyorum. Sadece bir örnek vermekle ve bir bankanın bebeklikten başlayarak bütçeyi çok zorlamadan tasarruf etmeyi mümkün kılan yöntemini hatırlatmakla yetineceğim. Örneğim çok yakın arkadaşlarımız olan bir çift. Şimdilerde 13 yaşında olan kızları için her doğum gününde bir tam altın alıyorlar. Diğer aile büyükleri de aynı şekilde doğum günlerinde hediye ve bayramlarda harçlık vermek yerine altın alıp veriyorlar. Onlarda bu altınları bankada bir kasada saklıyorlar. Kızları üniversite çağına geldiğinde bu küçük birikimlerin çok anlamlı bir meblağa ulaşacağını tahmin etmek zor değil. Ayrıca bir bankanın ve sanırım sadece bu bankanın (reklam olmasın diye adını vermek istemiyorum, GB desem yeterli olur herhalde) Mini Banka uygulaması ve çeşitli seçenekleri var. Herhangi bir şubeden ayrıntılı bilgi almak mümkün.

Gelenlere hediye verme fikri de çok hoş. Ben bir müddet sonra şekerlerin bozulma ihtimali olması ve herkesin şeker yiyemeyebileceği düşüncesiyle magnet fikrini daha çok beğendim.

Fotoğraf çekimi çok önemli olan bir başka husus. Eğer size yardımcı olabilecek eşiniz dışında, sürekli çocuğuyla ilgilenmek zorunda olmayan aile fertleri veya yakın arkadaşlarınız varsa onlardan böyle bir işi görev olarak üstlenmelerini önceden isteyebilirsiniz. Bunu şunun için yazıyorum, bebişlerin her buluşmasında en az 70-80 fotoğraf çeken ben, kızımın doğum gününde işe yarar sadece 40-45 fotoğraf çekebildim. Video kamerada kaset takılı kalıp çıkmamakta inat edince, sevgili Sibel’den kamerasını getirmesini rica etmiştim. Canım benim, bir elinde kamera bir elinde zaptedilemez enerjisiyle Emre Jr., çekim yapmaya çalıştı sürekli. Bu vesileyle bir kez daha teşekkür ederim Sibelcim.

Evet, her türlü plan ve programı yapmış olabilirsiniz. Ama mesela iki gece önce hiç beklemediğiniz bir şey olabilir ve sonrasında gecenin bir vakti biriciğinizin ayağını alçıya alırlarken sağlam durmak, tüm şefkatiniz ve özeninizle O’nu sakinleştirirken aynı anda bütün planlarınızı ve menü hazırlıklarınızı en kısa yoldan nasıl değiştirebileceğinizi düşünmek zorunda kalabilirsiniz. Hazırladıklarınız yapmak istediklerinizin yarısı bile olmayabilir ama yine de daha ciddi sorunlar olmadığına şükrederek, herkesin bir araya gelmekten dolayı gayet memnun olduğu, kazasız belasız ve eğlenceli bir zaman dilimi geçirebilirsiniz.

Bütün bebişlerin doğum günlerini şimdiden kutluyor, tüm anne-babalara kolay gelsin diyorum.

26 Ocak 2009 Pazartesi

Haftanın Menüsü

Mama tabağını, kaşığını kaptırmama gayretimiz artık bayağı fiziksel güç istiyor. Mutlaka yemek tabağını kendisi tutmak, illa ki parmaklarını yemeğe sokmak ve 5-6 kaşık yedikten sonra aynı kaşıkla beni de yedirmek en büyük eğlencesi haline geldi. Yemeğin sonlarına doğru kendi kendine ne kadar uzağa fırlatabilirim yarışması yaptığı için, bütün yemeklerden mama sandalyesi başta olmak üzere parkeler, fayanslar ve tabii duvarlar da nasibini alıyor. Kıyafetini kaç posta değiştirdiğimizi yazmıyorum bile. Üstelik bu aralar alçı yüzünden bayağı zor oluyor. Ama Meleğim, her yemekte kendi rekorunu geliştirmekten vazgeçmiyor, dolayısıyla silinmesi gereken alan da büyüyor ve her yer baştan aşağıya temizleniyor. Bir kısmı yerlere, duvarlara gidiyor diye yemek miktarını artırmak zorunda kaldım. Bakalım, bu haftaki menüyle ne tür mücadeleler yaşayacağız.

Pazartesi: Fırında Kabak Mücver – Tarhana Çorbası
Salı: Patatesli Tavuk Yemeği – Brokoli Çorbası
Çarşamba: Elmalı Kereviz Yemeği – Mercimek Çorbası
Perşembe: Tahinli Havuç Çorbası ( Bkz. Mevsimlerle Gelen Lezzetler - Tijen İnaltong) – Fırında Balık
Cuma: Kıymalı Pekmezli Ayva Yemeği – Yayla Çorbası
Cumartesi: Tavuklu Karnıbahar Yemeği – Buğdaylı Balkabağı Çorbası
Pazar: İzmir Köfte – Sebze Çorbası

Elbette, her zaman olduğu gibi tüm bebişlere afiyet olsun, yarasın, büyütsün!

Başka tarifler arayanlar için bkz.

Kırık Fakat Mutlu Bir Doğum Günü


Geçtiğimiz cumartesi günü (24 Ocak) Meleğimin ilk yaşını kutladık. Bu doğum günü bizim için biraz buruk, Meleğim içinse kırık ama yine de mutlu bir doğum günü oldu. Mutluyduk, çünkü çok sevgili arkadaşımız Mira ve annesi Banu dışında (yurtdışında olduklarından maalesef katılamadılar) tüm arkadaşlarımız, Arda ve annesi Burcu, Yiğit ve annesi Görkem, Emre Alp ve annesi Sibel ve biraz gecikerek te olsa Çınar ve annesi Sermin bu mutlu günümüzü paylaşmaya geldiler. Hepsine tekrar hem geldikleri hem de hediyeleri için teşekkür ederiz. Sayelerinde çok güzel bir gün ve eğlenceli bir doğum günü geçirdik. Pastamız Turta’dandı ve hem tadı hem de görüntüsü çok güzeldi.
Fotoğraflardan da anlayacağınız üzere bebeğimin ayağı alçıda, çünkü perşembe akşamı yataktan düşerek sol ayak bileğini kırdı. Perşembe gecesi daha doğrusu Cuma sabah 04.30’a kadar ara ara titreyerek ağladı. En ufacık bir pozisyon değişikliğinde iç paralayan bir şekilde bağırdı. Biz de bunu karanlıkta düştüğü için küçük çaplı bir travma geçirmesine bağladık ama işin aslı öğle değilmiş. Hemen doktorunu aradım. Gecenin bir vakti nöbetçi eczaneden ilaç aldım. Şurubu içti ve en sonunda sakinleşip uykuya daldı. Öğlene doğru gülerek uyandı ve hatta kahvaltıdan sonra biraz emekledi. Fakat akşam üzeri dizlerinin üzerinde dururken kanapeden güç alarak ayağa kalkmaya çalıştığında fena halde ağlamaya başladı. Ne oluyor diye ayağa kaldırdığımda sol ayağını yaralı kuşlar gibi bükük tutup basmamaya çalıştığını fark ettim. Önce dizinde bir sorun var sanıp düzleştirmeye çalıştım, gayet rahat ayağını düz tutabildi. Ama ayağını basmaya çalıştığı anda cıyaklayarak ağlamaya başlayınca kaptığımız gibi hemen Atatürk Hastanesi’ne götürdük. Bilmeden çok iyi bir şey yapmışız çünkü arkadaşlarımızın dediğine göre Ankara’nın en iyi ortopedi bölümü bu hastanedeymiş (eski Trafik Hastanesi). Nöbetçi doktorların neredeyse hepsi çok gençti. Meleğimle hemen ilgilendiler ve bir kaç değişik açıdan röntgen çekildiğinde sol ayak bileğinde kırık olduğunu tespit ettiler. Hareketli bir bebek olduğu için de kasığına kadar alçıya aldılar. Yaklaşık 2-3 hafta alçıda kalacakmış ayağı. Doktorlar nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylediler ve yarın sabah görüşürüz dediler. Ertesi sabah yani doğum günü sabahı kontrole gittik. Her şey yolunda, Salı günü yine gelin dediler. Kontrollerin bu kadar sık olması normal midir yoksa kızımın her daim gülen yüzünü görmek için mi çağırıyorlar, henüz anlayamadım:)
Bebeğimin alçıda olan ayağının altına kalp seviyesinde olması için küçük bir yastık –gündüz yastık yerine İkea’dan aldığım sevimli kaplumbağayı kullanıyoruz, dizinin arkasına da ayağına 30 derecelik bir açı vermesi için küçük bir havluyu rulo yapıp koyuyoruz. Yatarken hiç te fotoğraflarda göründüğü gibi sakin bir bebek olmadığından ve her gece yatağın neredeyse her cm2’sinde yattığından, alçılı ayağını sabit tutamayacağına kanaat getirdik. Bu yüzden son üç gecedir bebişimizi aramızda yatırıyoruz ve her iki ayağının dışını yastıklarla destekliyoruz. Yatağın içinde istediği gibi dönemediğinden bu sefer de ellerini kollarını daha fazla kullanıyor. Sonuç, sabahları dayak yemiş gibi kalkıyoruz. Ama olsun, hiç umurumuzda değil. Gözümüzü açar açmaz gördüğümüz o gülen yüz öyle şahane ki...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails