5 Mart 2009 Perşembe

BEO Geometrik Şekiller


Yol hazırlığı, varınca yerleşme, aman hemen işlerimizi halledelim diyerek koşturmaca derken, bu sefer BEO etkinliğini yapma fırsatımız hiç olmadı. Halbuki Brüksel’e geçen gelişimde (Eylül 2008’di) fotoğrafta gördüğünüz geometrik şekilli oyuncağı Selin için biraz erken olmasına rağmen almıştım. Sonrasında kızımın henüz 9 aylık olmasına rağmen zevkle oynadığın görünce ne iyi etmişim dedim kendi kendime. Selin daireyi yerine sokmayı öğrendiğinde 10. ayını bitirmişti. Uzun bir süre sadece onunla ilgilendi, sanırım kırmızı olduğu için. Sonra sırasıyla kareyi ve üçgeni yerine oturtmayı öğrendi. Diğer iki şekil üzerindeki çalışmaları halen devam ediyor. Bu çok severek, dakikalarca oynadığı nadir oyuncaklarından biri ve bir de kırmızı kovası var. Bu sefer yer işgal etmesin diye sadece şekilleri ve sarı kapağı aldım yanıma.
Buraya gelirken kendinden yapışkanlı laminasyon filmi, elişi kağıtları, yapışkan vd. getirdim. Özgür’den ilham alarak burada bira bardaklarının altına konulan kalın mukavvadan bardak altlıklarının bir yüzüne renklerle tanışma faaliyetimiz uyarınca sarı elişi kağıdı, diğer yüzüne yine sarı renkten daire, kare ve üçgen kesip yapıştırdım. Üzerini şeffaf filmle kapladım. Sarıyı bilhassa seçtim çünkü Meleğim içinde S, Ş harflerinin olduğu kelimeleri daha kolay söylüyor hatta ilave S harfleriyle kendince zenginleştiriyor. İki üç kez daire şekilli kartın üzerine kırmızı daireyi, üçgenin üzerine yeşil üçgeni ve kare kartın üzerine mavi kareyi koydum. Aynısını yapmasını istedim. Sadece dairenin üzerine kırmızı daire oyuncağını koydu. Tam sıkıldığını farketmiştim ki bütün her şeyi yere attı. Gün içinde iki kere daha oynadık. Sonra da güneş açınca parka yürüyüşe gittik. Yarından itibaren her gün kısa sürelerle oynamaya ve hava güneşli oldukça yürüyüşe gitmeye devam edeceğiz.

4 Mart 2009 Çarşamba

Sarı Şeker'in Doğum Günü

İki gün önce söz verdiğim gibi bugün de Arda’nın doğum gününden bahsedeceğim. Ardacığım ona taktığımız adın hakkını veriyordu ve gerçekten çok şekerdi. Ah, bir de diş çıkartma sıkıntısı olmasaydı. Diş sıkıntısı o kadar fazlaydı ki bir süre sonra doğum günü çocuğu olmasına rağmen fazla duramayıp uyumaya gitti.

Burcu’nun ve annesinin ellerine sağlık, doğum günü sofrası lezzetli kurabiyeler, tuzlular, keklerle doluydu. Bu noktada mercimek köftesinden bilhassa bahsetmem gerek çünkü gerçekten şahaneydi. Sarı şekerin pastası Mira’nın pastası gibi gayet hafifti. Kuki’nin bilhassa süsleme işini iyi bildiğine kanaat getirdim.

Günün en popüler oyuncağı arabaydı. Sırayla bindiler ve bu duruma hiç biri itiraz etmedi. Günün en şahane hareketleri sakinliğiyle meşhur kızımın tatlı Mira’yı kündeye getirmesi, meme emerken fotoğraflarını çekmek istediğimde Emre’nin annesinin bluzunu tutup memesini kapatması, Çınar’la Eskimolar gibi burunlarımızı birbirine sürtüp gülüşmemiz, ağır abi Yiğit’in emeklemek yerine ısrarla ayakta durması, Selin'le Çınar'ın mama sandalyesinden sarkan kırmızı topları laboratuarda deney sonucu bekler gibi büyük bir ciddiyetle izleyişi, Emre’nin Mira’yı uzuun uzun öpmesi, Arda’nın diş sancısına rağmen, Selin’in “oynayalım mı?” çekiştirmelerine sevimli sevimli bakıp gülümsemesi...Anlatmakla bitmez. Çünkü bebişlerin biraraya her gelişleri aslında baştan sona film gibi yaşanıyor.

Sırada ağır abi Yiğit’in doğum günü var ve maalesef biz o tarihlerde hala Brüksel’de olacağımızdan katılamayacağız. Hemen ardından gelen Cıva Çınar’ın doğum gününe yetişebilmeyi umuyoruz. Bakalım...

2 Mart 2009 Pazartesi

Kısa Bir Ara (!) ve Mira'nın Doğum Günü

Farkındayım, çok uzattım. Daha Ankara’dan ayrılmadan önce biraz savsaklamaya başlamıştım. Sanırım bir taraftan Meleğimin bacağının kırılmasının getirdiği yorgunluk, bir taraftan eşimin doçentlik jürisine hazırlanmasının ister istemez evde yarattığı hafif gerilim, bir taraftan Brüksel’e gidiş hazırlıkları...Hepsi üstüste gelince canım hiç istemedi yazı yazmayı. Halbuki çok şey birikti paylaşmak istediğim. Bu hafta artık başlıyorum tekrar yazmaya.
Evet, 22 Şubat’tan beri Brüksel’de kızımın babannesi ve dedesiyle birlikteyiz. Geçen hafta işlerimizi halletmekle ve Brüksel’le hasret gidermekle geçti. Bu hafta biraz daha sakin geçecek gibi görünüyor. Geçen hafta kayınbiraderim ve eşinin yeni evine yemeğe gittik. Sofrayla ve Levent’in pişirdikleriyle (çok iyi yemek yapar) ilgili yazımı fotoğrafları bilgisayara yükler yüklemez yemek blogumda bulabileceksiniz.
Gelelim Ankara’dan ayrılmadan önceki iki büyük partiye. İlki, annesinin birtanecik cadısı, kızımın Ankara’daki ilk kız arkadaşı tatlı Mira’mızın doğum günüydü. Aman ne kalabalık ve ne hareketli bir gündü.
Meleğim ayağındaki bandajı “yettiniz artık” diyerek güle oynaya neredeyse fırlatıp attı. O andan itibaren tüm anneler “Aman Selin’in ayağı!” diyerek alarm durumuna geçtiler. Malum bebişler bir oyuncağa erişmek uğruna ayak mayak dinlemeyip birbirlerinin altından üstünden geçmekte acayip başarılılar.
Yarım şişirilmiş balonlar (anne baba tedbiri), paylaşılamayan oyuncaklar, peri kızı kıyafetiyle ortalıkta uçuşan Mira, gayet şık giyinmiş küçük adamlar, bebişlerden fırsat kalırsa cümlesini tamamlamaya çalışan anneler, Banu’nun büyük bir özenle hazırladığı ve “kim yiyecek bu kadar çok şeyi” dedirten çeşit çeşit ve lezzetli marifetleri, Cenk’in kapı açılır açılmaz “hoş geldiniz”le birlikte “ben alayım” diyerek ufaklıkları kucaklayışı, kızımın anneanne özlemini Mira’nın sevgi dolu anneannesiyle giderme çabası...Hangisini anlatayım bilemedim.
Bebişlerin birlikte olmaktan duydukları memnuniyetlerini her zaman ki gibi fotoğraflardan anlamak mümkün.
İkinci mühim partimiz, sarı şekerimiz Arda’nın doğum günüydü. Onu da yarın yazacağım.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails