12 Mart 2010 Cuma

Selin’in Kitaplığından...-6

Bu hafta tek bir kitaptan değil Tübitak Erken Çocuk Kitaplığı Dizisi’nin Bir Gün parantezine alırsak “Yağmurlu”, Rüzgarlı” ve “Karlı” serisinden bahsetmeyi planlıyordum ama baktım ki "Karlı" olanını hala bulup alamamışım, Selin de "Rüzgarlı"sına şöyle bir bakıp geçmiş. (Biz her hafta bir tane yeni kitap çıkarıyoruz ortaya. Fakat geçenlerde bir karışıklık olmuş, haftaya tanıtacağım bir kitapla 'Rüzgarlı Bir Gün' peşpeşe ortaya çıkmış. Henüz ilgilenmedi tabii!:)) İki gün önce de Füsun, “Yağmurlu Bir Gün”ü Defne’nin tepkileriyle birlikte çok güzel tanıtınca dedim ki, önce seriyi tamamlayayım. Selin de evire çevire bir baksın, incelesin, öyle yazayım.  Bu yüzden bu hafta T. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan öyküsü Julia Donaldson’a, çizimleri Axel Scheffer’a ait, kızımın en favori tuvalet kitabı olan PIRTIK TEKİR’i tanıtacağım.
Pırtık Tekir sokak müzisyeni Hüsnü’yle beraber şarkılar söyleyen bir sokak kedisidir. Bir gün bir sebepten Hüsnü’yle ayrı düşerler. Bu arada Pırtık Tekir’in yavruları olur, oraya buraya rahat evlere verilirler ama bir tanesini kimse almak istemez, Cimcim Tekir şarkı söylemeye bayılır çünkü. Pırtık Tekir daha fazla dayanamaz ve Hüsnü’yü aramaya çıkar. Şehrin her yerine bakar. En sonunda bulur, kucaklaşırlar ve eski günlerdeki gibi konser verirler. Ama Pırtık Tekir değişmiştir. Artık sokak kedisi değil bir ev kedisi olmuştur, evini özler. Bunu eski dostuna nasıl söyleyeceğini düşünürken bir de bakar ki Cimcim Tekir yanında. Cimcim Tekir babasını takip etmiş ve onu kendisinin yapmak istediği gibi şarkı söylerken görmüştür. Cimcim Hüsnü’yle kalmak ister, Pırtık ta Hüsnü de buna çok sevinir. Sonunda herkes istediği hayatı yaşayabilecektir.
Bu sevimli öyküye bir de şahane çizimler eşlik ediyor ki, bayıldım. Kızımın evirip çevirip bu kitabı oku(t)mak istemesine hak vermemek elde değil!

9 Mart 2010 Salı

Kızıma (İyi) Bir Haller Oluyor!

Geçen hafta başında şunları şunları anlatayım diye planlar yapıp, bir de meşhur yapılacaklar listeme yazıp yazıp elbette yine yapamadım. Dolayısıyla iki kitap tanıtım yazısı üstüste geldi, iki cuma arası blog boş kaldı. Bu hafta başına kısmetmiş! Ben de bir hoşum, sanki haftada en az iki-üç yazı yazarmışım gibi:) Kasım ayında tek bir satır bile yazamadığımı da unutmuş değilim tabii ama elden ne gelir!
Halbuki tuvalet alışkanlığı hususunda kaydettiğimiz gelişmeleri,
iki haftadır cumartesi günleri gittiğimiz ve Selin'in acayip mutlu saatler geçirdiği Binbirçiçek Çocuklar Evi'ndeki Orff Müzik/Ritm derslerini,
ders sonrası yemeğe gittiğimizde Mira’yla sarmaş dolaş olmalarını,
geçen hafta sonu Ziyni (Zeynep)'le Kuğulu Park'ta kuşların peşinden koşturmalarını,
hala var olduğuna pek inanmadığım 2 yaş sendromuna uygun "benim de bir şahsiyetim var ama!" diyen tuhaf taleplerini, ne sabah ne öğlen ne de akşam sofrasından bir çatal dahi kaldırtmamak konusundaki inadını,
lekelenmediği sürece üstündekileri yatarken bile çıkarmamak için direnişini (sadece pisi kedili kıyafetlerle kandırabiliyoruz), bulaşık makinesini onsuz boşaltamayışımı (eğer boşaltmışsam her şeyi yeniden tekrar makineye koyuyorum ve tencereler dahil olmak üzere tek tek bana vererek makineyi o boşaltıyor), aylardır gelişerek devam eden puzzle manyaklığında şimdilik son noktanın 12 parçalı olanlarını "la la laaa" diye mırıldanarak ve çalan şarkıyı beğendiyse yerinde hafifçe sallanıp dans ederek tamamlamak olduğunu, yaklaşık iki-üç hafta önce mutfaktaki beyaz eşyaların logolarının aynı olduğunu keşfedip tek tek işaret etmesini, yeni doğum yapan Tümay Arslan-Mesut Yeğen çiftinin henüz 15 günlük kızları Roza'ya "hoşgeldin" demeye gittiğimizde fotoğraf makinemizin, televizyonun ve müzik setinin üzerindeki logoların da aynı olduğunu farkedip Mesut'a da tek tek göstermesini ve tabii Mesut'un şaşkınlığını yazacaktım. Neyse, bu yazıyla yazdım sayılır dii mi?:)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails