27 Aralık 2009 Pazar

Selin'den Ela'ya... Hem de Elden!

Cuma günü Yiğit ve Ela geldiler bize. Selin elindeki güneş gözlüğünü hemen Ela’ya takmaya çalıştı. Ela zaten İkoncan olduğundan sanki güneş gözlüğüyle doğmuş gibi ortalıkta salınmaya başladı. Sonra hemen Selin’in odasına gittiler. Odadan çıkmadılar desem yeridir. Resim yaptılar, henüz fırsat bulup duvarlara yapıştıramadığım amazon hayvanlarını incelediler, Selin yine çay yapıp defalarca ikram etti, muzda sallandılar, müzik ziyafeti çektiler:), ...
Ela oyun oynarken bazı kelimeleri ilk defa söyledi. Uykusu geldi, arabada uyumasın diye Görkem hadi gidiyoruz deyip kapıda Yiğit’i giydirdikten sonra kendisi giyinirken bir de baktık ki Yiğit Selin’in odasına gitmiş kızlarla oynamaya devam ediyor. Zor ayrıldı Ağır Abimiz. Görkem haklı çıktı, dönerken yolda uyumuş.
Selin bu sene çok şanslıydı çünkü ilk defa katıldığı Montessori Grubu yılbaşı hediye çekilişinde şansına Ela çıktı. Sanırım hediyesini elden verebilen tek çocuk oldu. Hediyeyi Selin’in boyadığı kağıda sarmıştık. Meleğim hediyesini verip kenara çekildi. Ela paketi alıp kanapenin üzerinde açmaya çalışırken Selin bir taraftan Ela’yı okşuyordu. Elacığım paketi büyük bir zevkle yırtıp açtı ama hediyesini açamadı. Valla biz bile açamadık:) Zar zor bıçakla filan becerebildik.
Paketten çıkan ayıcık ve kıyafetlerini birlikte incelediler. Esra kıyafetlerin nasıl dikildiğini(!) gösterirken dikkatle seyrettiler. Henüz erken olsa da 6 ay sonra bu oyuncağı bulamayız belki diye Esra’ya danışarak almıştım hediyeyi. Ela teşekkür etmek için Selin’i öpmek istediğinde Meleğim de yanağını uzattı hemen. Öyle şekerlerdi ki... Sonra tekrar odaya gidip oynamaya devam ettiler.
Biz de sık sık kızlarla kesilse de biraz sohbet etme fırsatı bulduk ve Esra’yla oyuncak değiş tokuşu yapmaya karar verdik. Uyku vakti gelince kızlar yine muah muah diye öpücükler eşliğinde bay bay dediler birbirlerine. Meleğim değil masal, yanında durmamı bile istemedi ve arkasını dönüp hemen uyudu:)

19 Aralık 2009 Cumartesi

Geçtiğimiz Günlerde...

Geçtiğimiz on günde neler yaptığımızın özeti. Buyurun, hep birlikte okuyalım.


Çarşamba günü, her hafta olduğu gibi yine MyGym’de serbest oyun saatine gittik. Miracığım 2 yaş civarı çocukların jet lag’i nasıl yaşadığının canlı örneğiydi, o gün. Mayışık bakan gözleriyle pek sakindi. Enerji küpleri Melisa ve Ela da gelmişlerdi. Trambolin delisi meleğimin mühim bir gelişme kaydettiğini gözlemledim. Selin artık ayaklarıyla yaylanma hareketi yapmaya başladı. Zıplaması ve trambolinin gerçek keyfine varması yakındır diye düşünüyorum.

Ertesi gün eşimle beni tanıştıran çok sevgili arkadaşımız, canım ciğerim Ahmet Öncü nihayet 6,5 yıldan sonra evimize geldi. Selin uykudan uyanınca tanıştılar ve birbirlerini pek sevdiler. Sanırım Ahmet Ankara’ya geldiğinde Selin’i görmeden İstanbul’a dönemeyecek artık:)

Cuma günü Ela ve Uydusu’na gittik. Acayip eğlendiler, oynadılar, güldüler, habire zeytin yediler.

Bir ara elele tutuşup televizyon seyrettiler. Çabuk sıkılıp oyuna geri döndüler. Ben Ela’nın yemek istediklerine en kısa yoldan ulaşmak için bulduğu yönteme bayıldım. Esra’da Selin’in kıyafetindeki pisi pisi ve şaaşanı anlatışına bayıldı.

Esra’yla sohbet bile edebildik. Mutlu mesut, yine görüşelim diyerek ve uyku saatini yine epeyce geçirerek evimize döndük. Yakın oturmanın faydaları, 3 dakika sonra evdeydik. Meleğim yatağına yatar yatmaz sızdı:)

Banyo zamanı saç ıslatmama derdimizi yazacağım, aklımda...

18 Aralık 2009 Cuma

Selin'e İzmir'den Hediye Geldi!

Geçen on gün içinde neler yaptığımızı yazacaktım ama önceliği Sarp’ın, annesi Işıl Hanım aracılığıyla gönderdiği, geçtiğimiz cuma günü aldığımız yılbaşı hediyesine vermek istedim.

Selin uykudayken geldi paketi. Uyanınca O açsın istedim ve kanapenin üzerine koydum. Uyandıktan bir süre sonra sonra salona geldi ama ben bir şey demeyince paketle hiç ilgilenmedi. O sırada babası eve geldi. Bir süre sonra dikkatini pakete yöneltmek için halının üzerine koyduk ve Selinciğim bu paket sana geldi, açmak istermisin diye sorduk. Gerisini anlatmama gerek yok sanırım. Fotoğraflara bakmak yeterli.

Sarp’a ve annesi Işıl Hanım’a güzel hediyeleri için Selin adına çok teşekkür ederim. Bu mee’li takımı bir kaç yıl sonra kullanmak üzere kaldırdım ama duvar sticker’larını hemen kullanacağız. Bu sevimli hediye tam da Meleğimin odasını çalışma odasıyla değiştirdiğimiz ve benim duvarlara ne yapıştırsam diye düşündüğüm günlere denk geldi.

Bu vesileyle Montessori e-grubu üyelerinden fikrin sahibi Seher’e ve grubun kurucusu Esra’ya bu güzel organizasyon için teşekkürlerimi gönderiyorum.

8 Aralık 2009 Salı

Geçen Hafta...


Aralık ayı ev dışı faaliyetlerimiz çarşamba günü MyGym’deki oyun saatine gitmekle başladı. Birbirini bloglardan tanıyan anneler olarak Meral ve enerji küpü tatlı kızı Melisa’yla tanıştık. Meral, Selin'i blogtaki fotoğraflarından tanımış. Melisa’yı yakalamam mümkün olamadı, fotoğraf çekemedim. Selin elbette yine trambolinden inmedi.

Cuma günü uzun zamandır tanışmak isteyip bir türlü biraraya gelemediğimiz üst kat komşumuz Leyla ve Meleğimden 3,5 ay küçük oğlu Ege bize geldiler. Selin ve Ege birbirlerine hemen ısındılar. İlk kez görüşüyor olmalarına rağmen ne oyuncağımı aldı kavgası yaptılar ne de kıskançlık. Daha önce yaşadıklarımızdan tecrübelenerek, Ege gelmeden önce oyuncaklarıyla oynamasına izin vermesi için Selin’e ricada bulundum, oyuncaklarının ve kitaplarının hiç bir yere gitmeyeceğini anlattım. Beni güzelce dinledi ve kafasını evet anlamında yukarı aşağı salladı. Sanırım artık gerçekten laf anlıyor. Misafirlerimiz gelince bir kaç dakika sessizce gözlemledi, Ege ne yapıyor diye. Baktı ki sakin bir çocuk, yanına yanaştı ve elini uzatıp yanağını okşadı. Ege’de hiç olumsuz tepki vermeyip okşamasına izin verince Meleğim rahatladı. Sonra alıp odasına götürdü. Yarım saat sonra Selin’in Ege’ye oyuncağını uzattığını fark ettim. Bu yaş çocuklarında görülmeyen bir şey oldu ve kısa bir süre için bile olsa birlikte oynadılar. Ege bizden ağlayarak ayrıldı.

Aynı apartmanda oturmanın faydaları, dün de biz Ege’lere gittik. Odasında oynayıp salonda dans ettiler. Meleğim, kendisinde olmadığı için uzun uzun kamyon, yarış arabası filan gibi oyuncaklarla oynadı.

Bir ara baktım bu sefer Ege Selin’in yanaklarını okşuyor. Bizimki durur mu? Hemen aynen okşamayla karşılık verdi. Ayrılırken biz söylemeden birbirlerine öpücük gönderdiler.

Cumartesi günü de sevimli ikizler Ilgaz ve Aral’a gittik. İkizlerin anne ve babasıyla daha önce ODTÜ’de karşılaşmış ve ayak üstü bebeklerden konuşmuş olmamıza rağmen tanışmamıştık. “Doğal ve Bilinçli Beslenme” e-grubuna üye olup, Tanal Çiftliği’nden sipariş verenler arasına katılınca –ki bu da başka bir yazının konusu- tanışmak kısmet oldu. Anneleri Nihal içi dışı bir, çok sevecen bir kadın. Hemen kaynaştık. Kendi oyun gruplarının buluşmasına bizi de davet ettiğinde önceden tanıştığım Sibel ve oğlu Can, Güliz ve oğlu Doruk’un da geleceğini biliyordum. Maalesef uzun zamandır görüşmediklerinden çocuklar birbirlerini unutmuşlar.

Burada da doğal olarak arabalar ve kamyonlarla oynadı Munisem. Bir ara evde tam 9 çocuk vardı. Oyun grubundan ziyade kazara aynı salonda toplanmış küçük insanlar olarak kafalarına göre takıldılar. Uyku vaktimizi epey geçirerek eve döndük. Yorulmuş olacak ki iki saatten biraz uzun süren bir uyku keyfi yaptı.

Bu arada, banyo vakti geldiğinde isyan etmeye devam ediyor, diğer taraftan bıraksam plastik havuzda saatlerce oynayabilir. Kafasına su değmediği müddetçe sorun yok. Bu konuda hangi yöntemleri denediğimi ve işe yarayıp yaramadığını başka bir yazıda anlatacağım.

3 Aralık 2009 Perşembe

Orda Bir Çocuk Var Uzakta!




Yeni yılda uzaktaki çocukların aslında hiç te uzak olmadıklarını göstermek ve yüzlerini güldürmek için buraya buyurun.

1 Aralık 2009 Salı

Kasım Ayının Geniiiş Bir Özeti

Eveeet, koskoca Kasım ayını sadece bir yazıyla kapatmış bulunuyorum. Bu durumda hiç te kısa olmayan bir özet geçsem iyi olur gibi geldi bana. Başlıyorum.
Bir önceki yazısının konusunu oluşturan larenjit hastalığından kurtulur kurtulmaz Ayrancı Organik Pazarı’na gittik. Başta Yıldız İbrahimova’nın konseri olmak üzere çeşitli etkinliklerin olduğu Çocuk Şenliği vardı. Kızlar çetesi ve anneleri olarak gittik ve havanın açık olduğu sayılı günlerde yarım saatliğine dışarıya çıkmasının kızıma katiyen yetmediğini, geniş alan bulunca başını alıp gitmek istemesinden net olarak anladık. Günün en akılda kalan anları;
Selin’le Ada’nın birbirlerinin ayranlarını ayıla bayıla içmeleri – ki birlikte üç tane ayran içtiler,
Zeynep’le Ada’nın birbirlerini besleyip canım arkadaşım muhabbeti sergilemeleri,
Ada’yla Selin’in pustlerinde oturarak büyük ustalıkla idare ettikleri manevralarla Upsy Daisy’i kim tutacak çekişmesi,
Mira’nın Selin’i elinden tutup bir yerlere götürmek istemesi ve bir süre sonra Selin elini bırakmak isteyince bana gelip ciddi bir şekilde ‘kızına bir şey söyle, elimi tutmuyor’ manasında sesler çıkarması,
son olarak Mira’nın kuru dut tezgahından ayrılmayarak tek tek dutları götürmesiydi.
Bu ayın en önemli olayına geldi sıra. Adamızın esasen 24 Kasım olan doğum gününü Banu ve Mira bayramda burada olmayacaklar diye, Umur daha erken bir tarihte düzenledi.
Meleğim uzun zamandır görüşemediği eski:)arkadaşları Emre Jr.ve Çınar’la, tabii ben de anneleri narin perim Sibelciğim ve en bi şayane çocuk gelişim uzmanımız Serminciğimle kısa da olsa hasret giderdim.

Doğum gününe dair detayları Adacığımın blogundan okuyabilirsiniz.

Bayram öncesi Neslihan’ın izin alması bizim kızlara yaradı. Önce Cuma günü Zey-Nes bize geldiler.
Öğlen Gece Bahçesi başlarken müzikle beraber dans etmeleri,
yanyana koltuğa oturup keklerini yiyerek programı seyretmeleri hakikaten seyirlikti.
Takip eden Salı günü bu sefer biz Zeynep’lere gittik. Mavişim şahane evsahipliği yaparak önce Selin’i elinden tutup odasına götürdü.
 
Sonra salonun bir köşesindeki ev şeklindeki çadıra çağırdı.Fındık ve kuru dut koyduğumuz minik tabaklarını da yanlarına alıp biraz oynadılar. Yine birlikte Gece Bahçesi’ni seyrederler diye düşündük ama bu sefer oynamak daha eğlenceli gelmiş olacak ki pek ilgilenmediler.
  
Meleğim koltuklar rahat mı diye test etti:)
Mavişim Selin’in bluzunun düğmesinden çıkan ipliği görüntüyü bozuyor diye kopartmak için çok uğraştı:)Birbirlerini muah muah diye öpmekten bir hal oldular. Uyku saatlerini bir hayli geçirerek vedalaştık.
 
Bayramın ilk günü havayı güzel görünce ODTÜ’ye gidelim yürüyüş yapalım dedik.
İn cin top atıyordu, Meleğim de özgürce oradan oraya koşturup durdu.
Bir ara çantasını taşımak gibi iddialı bir işe girişti. Kimin tersine, kimin Mersin’e gittiği hiç belli olmadığından son fotoğrafla ilgili yorum yapmamayı tercih ediyorum:)
Bulaşık makinesiyle ilişkisindeki son noktayı gösteren, pazar günü çektiğim aşağıdaki fotoğraflar üzerine de söyleyecek söz bulamadım:)...



10 Kasım 2009 Salı

Larenjit - Harnup Pekmezi, Zencefil ve Deniz Kadayıfı


31 Ekim cumartesi günü sabah uyandığında, her gün 3 paket sigara içenlerin boğuk boğuk çıkan sesleri gibi bir sesle anne! diye seslendi, Meleğim. Teoman da, ben de “bu ne şimdi?” deyip takibe başladık. Ateşini ölçtük, azıcık yüksek, 38’in biraz üstünde ama ben 39’u görmeden telaşlanmayan annelerdenim. Neyse istisnai günlerden biriydi, çünkü aylardan sonra şehre inecektim (evet, biliyorum, burada böyle denmiyor ama ben Ankara’da yaşayan bir garip İstanbulluyum). Toparlanıp Kızılay’a gittim, tam da girip çıkamadığım aktardan aldıklarımı son kez gözden geçiriyordum, telefon çaldı. Teoman “Selin böğürürcesine öksürüyor ve yediklerini çıkardı” dedi. Ben de ateşi yükselir belki tedbirli olayım diye Ayça’nın şu yazısında yazdıkları da dahil olmak üzere, yok biberiye yağı, yok zencefil, yok adaçayı, yok harnup pekmezi derken düzdünya şey almışım. Aktardaki sempatik genç kadın konuşmamı duymuş olacak ki “ben size deniz kadayıfı vereyim en iyisi” dedi. Nasıl yapacağımı da anlattı bir güzel. Evi arayıp son durumu öğrenince, alelacele İş Bankası Kültür Yayınları’nın dükkanına daldım, biriciğimin önceden belirlemiş olduğum kitaplarını da aldım ve iki elimde de çevreye saygılı dopdolu alışveriş çantalarım, dönüş yoluna koyuldum. Seçtiğim kitapları, Selin’in tepkilerini, ilgisini ve tabii eleştirilerimi başka bir yazıda anlatacağım.
Eve geldiğimde ateşi bayağı yükselmişti Meleğimin. Önce hemen muhteşem karışımımı hazırlayıp verdim. Ne mi var bu karışımda? 1 dolu tatlı kaşığı harnup (keçiboynuzu) pekmezi, 1 silmenin silmesi çay kaşığı toz zencefil, 1 çay kaşığı toz tarçın, 1 dolu çay kaşığı ince çekilmiş ceviz. Zencefil biraz kuvvetli geldi bana, yemez diye çekindim. “Kızım, gel çikolata yiyelim”dedim, heyecanla koşarak yanıma geldi. Şöyle çay kaşığının ucuyla verdim. Bir güzel yalana yalana yedi, sonra ağzını kocaman açıp “daha daha”dedi. Çikolata derken Meleğimi kandırdığımı sanmayın, çünkü keçiboynuzunun tadı aynen kakaonun tadı. Başta alerjik astım olmak üzere nelere iyi geldiğine dair internetten bilgi edinmek mümkün. Pekmezinin nelere iyi geldiğini de şuradan öğrenebilirsiniz. Bu karışıma zencefili, göğsünü yumuşatıp öksürüğünü kesmesi için, tarçını da ateşini düşürmek için koydum. Cevizin faydaları ise artık herkesin malumu.

O akşam cesaret edip deniz kadayıfını yapamadım. Aynen yosun kokuyordu. Biraz araştırayım istedim. Munisemin giderek yükselen ateşini düşürmek için bir de Ayça’nın oğluşuna yaptığı soğan+bal formülünü uygulayayım dedim. Ama olmadı, Meleğimde maalesef işe yaramadı. Ne öksürüğünü kesti ne de ateşini düşürdü. Halbuki böyle doğal ilaçların faydası olduğuna çok inanan biriyim. En son gece ateşini 39.7’de görünce I..fen şuruptan vermeye başladım. Ertesi gün (pazar günü)ateşi 37.5-38.5’lerde seyretti. Bu arada “muhteşem çikolata”dan 3 öğün birer çay kaşığı verdim. O gece ateşi tamamen düştü. Fakat öksürük günde sadece 5-6 kere kriz şeklinde gelmeye ve en son yemek borusunda kalan ne varsa dışarı atmaya devam ediyordu. Artık “daha fazla uzatmayayım, nihayetinde beğenmezse yemez ama ben de denemiş olurum” dedim ve şöyle bir avuçtan az deniz kadayıfını bir kase içinde suyla ıslattım. Gece buzdolabına koyup, suda bıraktım. Sabah 2 su bardağı sütün içine deniz kadayıfını koydum. İşin püf noktası tam da burada. Suda ıslattığınız deniz kadayıfını aynen o suyla birlikte süte katıyorsunuz. Önceden deniz kadayıfını ıslatmak için koyduğunuz suyun baklava şerbeti kıvamında koyulaştığını göreceksiniz. Karıştırarak muhallebi yapar gibi pişirdim ve 5 dakika kadar kaynatıp çok fazla ezmeden tel süzgeçten geçirdim. Daha fazla süt koyup sahlep niyetine içmek te mümkün. Ilınınca içine bal koyup bir küçük kase kadar yedirdim.
Öğlene doğru doktora gittik, boğaz kültürü yaptırdık. Büyük ihtimalle larenjit, dedi doktor. Hemen gidip soğuk buhar makinesi aldım. Bu aralar ihtiyacı olan varsa diye yazıyorum, Praktiker’de 39,90.-‘a Sinbo marka makinelerden satılıyor. Akşamüstü bir kez daha o muhallebiden bu sefer içine elma rendeleyerek ve yine balla yedirdim. Ertesi gün sabah taze taze tekrar yaptım ve yine balla yedirdim. Bu arada boğaz kültürünün sonucunu aldık, bir şey çıkmadı. O gün sadece 2 kere öksürdü ama neyse ki kusmadı. Sonraki gün sadece bir kere hafifçe öksürdü ve bir daha öksürmedi. Deniz kadayıfı işe yaradı ve öksürüğü tamamen kesildi. Lakin nefesindeki hırıltı devam edince yine doktora koştuk ve film çektirdik. Filmden anlaşıldı ki, evet, larenjit olmuş bebeğim. Neyse, doktor öksürüğü için günde 3 kere ½ ölçek P....ron verdi ama zaten öksürüğü bitmişti. Bu arada her gece yatmadan önce ve her sabah kalktığında çamaşırlarını değiştirirken göğsüne biraz sulandırdığım biberiye yağını sürdüm. Sonrasında 2-3 gün Banucuğumun verdiği Vicks'in bebekler için olan merhemini kullandım. Çok faydalı olduklarını düşünüyorum.
Sanırım her annenin içine şefkatini kattığı kendine göre bir büyücü çayı var:) Her gün 2 kere de ıhlamur, kuşburnu filan gibi çeşitli bitkilerden yaptığım şifa çayımdan içirdim kızıma. Bunun yanı sıra sürekli ılık su verdim, boğazı kurumasın, hep nemli kalsın diye.

Bütün bu süre boyunca ilk defa bu kadar şiddetli öksürdüğü ve bazen kustuğu için dehşet içinde kaldı ve ilk gün her öksürükte ağladı. Bilhassa gece uyanmak gibi bir huyu olmadığından öksürük kriziyle uyanınca ambale oldu ve uykusu bölündüğü için biraz ağladı. Ama ilgisini hemen dağıttığımız için olsa gerek, çabucak sakinleşip oyununa ya da kitabına döndü. Sonraki günler sadece suratını ekşitmekle yetindi. Patricia Kaas sesiyle bir şeyler anlatmaya ve heyecanlanınca bağırmaya devam etti ve tabii enerjisinde en ufak bir azalma olmadı.
Bugün itibariyle hırıltıları kesilmiş durumda, sesi de neredeyse tamamen düzeldi. Arkadaşım Aysun geçmiş olsun demek için aradığında hatmi çiçeği çayından yapıp içirmemi önermişti. O da öksürüğe çok iyi geliyormuş. Ben öksürüğü kesilince denemedim. Önümüz kış, dilerim hiç birimizin ihtiyacı olmaz, hele ki bebeklerimiz için. Ama yine de aklımızda bulunsun diye yazıyorum. Okuduklarıma göre şahane bir balgam söktürücüymüş, deniz kadayıfı. Üstelik öksürtmeden, göğsü yumuşatarak yapıyor bu işi. Aşağıda internetten bulduğum çok detaylı bilgiler var. Üstelik öyle pahalı bir şey de değil. Hoş, bebişlerimize iyi geldikten sonra kaç para olduğunun ne önemi var.
Bu hastalıkla beraber ailecek vücudumuzun bağışıklık sistemini güçlendirmemiz gerektiğine karar verdim. Burcu’nun şu yazısında önerdiği kuşburnu pulpunu her sabah harnup pekmeziyle karıştırıp bir kaşık yediriyorum. Yine muhteşem çikolatadan -bu sefer tarçınsız- günde 3 kere birer çay kaşığı vermeye devam ediyorum. Gün içerisinde gidip gelip atıştırsın diye sehpasının üstündeki kaseyi mümkün olduğunca organik olanlarından dut kurusu, gün kurusu kayısı, fındık, ceviz ve bademle dolu tutuyorum. Öğlen uykusundan uyanınca da taze sıkılmış meyve, sebze suyu içiriyorum. Başka önerisi olan varsa ve paylaşırsa hepimize faydalı olur kanaatindeyim.

Biraz önce fark ettim ki neredeyse bir ay olmuş bloga yazmayalı. İlk iki hafta ataletle karışık zamansızlıktan, son iki hafta ise Meleğimi iyileştirmeye çalıştığımdan, nasıl geçti anlamadım. Bu arada Gülüş’le Banu’yu nihayet tanıştırabildim. Gülüş geçen hafta iki numarasına kavuştu ama hala gidip göremedim. Elimdeki redaksiyonu bir türlü ve aslında doğal olarak bitiremedim... Korkarım bu listenin sonu hiç gelmeyecek:)

------------------------------------------

Deniz Kadayıfı(Chondrus crispus)
Bileşimi, Brom, iyot, potasyum, sodyum, magnezyum gibi mineraller ile müsilaj ve karbonhidrat. Etken Maddesi- Maddeleri:%70-80 müsilaj(karrageenan),%10 protein,iyot,mineral tuzları,vitamin A ve B.
Kullanılan Kısımları:Tallus kısmı(Kırmızı su yosunu)(Carrageen).
Şifaları; Halk arasında göğüs yumuşatıcı ve öksürük kesici için kullanılan yaygın bir etkili bitkidir. Ayrıca ishale karşı da kullanılır. Müsilajın yumuşatıcı etkisi ülserin tahriş ettiği dokularda fayda sağlar. Bu etkisi sebebiyle gastrit ve mide ülserinde tedaviye yardımcı olarak kullanılır. Ekspektoran(göğüs yumuşatıcı,öksürük kesici)demülsen ve emoliyen etkilidir. Mide ve duodenum ülserlerini iyileştirir. Emülsiyon yapıcı ve bağlayıcı ajandır.Öksürük ve bronşitte,gastritte ve sistit gibi üriner enfeksiyonlarda, diyarede ve ayrıca eczacılık ve gıda endüstrisinde kıvam verici olarak kullanılmaktadır. Kozmetiklerde cilt yumuşatıcı olarak da kullanılır. Besleyicidir. Solunum yolu şikâyetlerini azaltmakta etkilidir. Göğsü yumuşatır ve öksürüğü keser. Sindirimi kolaylaştırır. Gastrit ve ülserde faydalıdır. Suda kaynatılarak içilir. En sık kullanım alanı nefes darlığı, astım, bronşit ve öksürük gibi solunum yolu hastalıklarıdır. Tıbbi kullanımının dışında geleneksel sanatlarımızdan Ebru'nun hazırlanmasında da kullanımı mevcuttur.
Kullanım Şekilleri;
20 – 25 gram deniz kadayıfını 1 litre su+ ıhlamur veya sütle kaynattıktan sonra temizlenip, günde 3 bardak içilir. 6 gram deniz kadayıfı/gün Çay:Günde 3 çay fincanı da içilebilir. 1-1,5 çay kaşığı(2 g)drog üzerine 1 çay fincanı kaynar su dökülür,10 dakika bekletilir,süzülür. Süt veya ıhlamur ile birlikte kaynatılmasında daha çok fayda olduğu bilinir. Atlas Okyanusu sahillerinde yetişen, yosuna benzer bir bitkidir.
Yan Etkileri-Kontrendikasyonları:Kanı sulandırıcı özelliği nedeniyle antikoagülan ilaçlarla kullanılmamalıdır.
Yetiştiği Yerler(Yayılışı):Avrupa ve Kuzey Amerika'nın Atlantik kıyılarında yaygındır, yurdumuz denizlerinde bulunmaz.(Internetten alıntıdır)

27 Ekim 2009 Salı

Oyun Zamanı

Geçen hafta çarşamba günü MyGym’de serbest oyun saatine gittik. Arabada giderken kocaman geniş bir yerde, arkadaşlarıyla birlikte oyunlar oynayacağını anlattım ona. O kadar sevindi ki söylediklerime, arabadan inerken tam koltuğundan alıp kucaklamıştım ki gülerek “Annecimmm” diye boynuma sarıldı. Eridim, tabii. İçeri girince hemen tramboline çıktı. Diğer çocuklar zıplarken düşmeden ayakta durmaya çalışıyordu. Kafasını çevirip Mira’yla Zeynep’in içeri girdiğini görünce, “Aaaaaaaa!” diye sevinç çığlığı attı.
Kızımın atletik bir insan olması için çooook yol kat etmesi gerektiğini fark ettim. Peki, umurumda mı? Katiyen değil. En sevdiği şey trambolinde zıplamak. Henüz beceremiyor ama biriyle birlikte elele zıplamaya bayılıyor. Eve bir küçük trambolin almayı düşünüyordum. Artık kesin karar verdim, hemen alacağım.
Evet, hiç bir yere tırmanmadı, asılı kalmadı, çok sevmesine rağmen tünelden geçmedi vs vs. Ama ne yaptı? Yürütmesi gereken oyuncağın itince gitmediğini fark edince oturdu, oyuncağı önüne çekti, gayet dikkatli bakarak arkasını, yanını, orasını burasını bir güzel inceledi.
Müzik aletleri getirildiğinde hepsini denedi. Müzik hoşuna gidince döne döne sallana sallana dans etti.
Bebişlerin hepsi özgürce oynadılar, dans ettiler, sallandılar, birlikte müzik yaptılar, başka çocuklarla tanıştılar ve çok eğlendiler.
Oyun saaatinden sonra biraz da Mini Town’da oynadı Selin. Benim hayatım boyunca hiç ilgilenmediğim ve oynamaktan hiç haz etmediğim oyun, langırttır. Peki bu sefer ne yaptı? İçeri girer girmez hemen langırt masasının yanına gitti ve kendince uzun uzun oynadı.
Sonra manavın önündeki meyve sebzeleri birleştirmeye çalıştı. Tanıdıklarını tek tek gösterdi, adını hatırladıklarını söyledi. Tanıyıp ta adını hatırlayamadıklarını ve henüz bilmediklerini bana sordu.
Sonra lego masasına gitti. 3 yaşındaki Emir’le hiç mızıldamadan, itirazda bulunmadan yaklaşık 15-20 dakika oynadı.
Ardından Cafe’yi keşfetti ve bana pasta yapıp, çay hazırladı. Önce tadına baktı, sonra da bir güzel ikram etti:)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails