19 Şubat 2010 Cuma

Selin’in Kitaplığından...-3

Bu hafta TÜBİTAK’ın Erken Çocukluk Kitaplığı Serisi’nden bir kitabı tanıtacağım. Çizimlerini Mat Russell’ın yaptığı Anna Milbourne’un kitabı, GÖLDE. Göldeki yaşamla başlayıp küçük bir yumurtacığın nasıl kurbağaya dönüştüğünü anlatan sevimli, capcanlı renkli, harika bir kitap. Bazen Selin’le kitabın bazı sayfalarında konuya uygun olarak kurbağa yürüyüşü pardon sıçrayışı yapıyoruz:) Selin çok eğleniyor. Kitabın üzerinde 3-6 yaş yazıyor ama Selin hem kitabı sonuna kadar dinlemeyi hem de tek başına kaldığında sayfalarını çevirip seyretmeyi çok seviyor. Arada bir kitabı oyuncaklarına okuyormuş gibi yapıyor. Aynı benim vurgularım ve tonlamalarımla ama tabii kendi dilinde:)

18 Şubat 2010 Perşembe

Bir Teşekkür Yazısı

Yazılarıma yorum bırakanlara epey bir zamandır şöyle layığınca cevap yazamadığımı farkındayım. Üzerinden belli bir süre geçtikten sonra dönüp yazmanın çok da anlamlı olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden bu yazımda, şimdiye dek yazdıklarıma yorumlarıyla katkıda bulunan, hastalandığımızda içtenlikle geçmiş olsun dileklerini, kutlamalarımızda samimi tebriklerini gönderen, başa çıkamadığım durumlarda tecrübelerini aktarıp içimi rahatlatan, şaşırdığım hallerde bildiklerini, önerilerini paylaşan, kısa zamanda kaynaştığım ve artık yakın arkadaşım olanların yanı sıra, ses tonunu, jest ve mimiklerini hiç bilmediğim ama iyi niyet ve samimiyetlerinden bir an bile zerre kadar şüphe etmediğim tüm blog arkadaşlarıma bir demet çiğdem çiçeği göndererek teşekkür etmek istedim. Sağolun...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Hastaydık...

Doğum günü partisinden 2-3 gün sonra başladı Selin’in burun ve göz akıntısı. Bir kaç gün sonra tam “durdu, oh!” derken bu sefer öksürük başladı. Öyle böyle değildi gerçekten, yemek sonrası öksürüklerinde yine bir kaç kez kustu. Kasım ayı gibi geçirdiğimiz larenjitten sonra her öksürüğünü enine boyuna inceler oldum. Bu sefer de acaba mı yine mi derken, tabii hemen deniz kadayıfına başvurdum. Bu sefer nuh dedi peygamber demedi ve bir kaç kaşıktan fazla yemedi. Sütlaca karıştırdığım halde yemedi. Bir kaç gün daha azalarak devam etti öksürük. Geçen Çarşamba doktorumuzun 2. yaş kontrolleri için istediği kan tahlilini yaptırmak üzere ODTÜ Sağlık Merkezi’ne gitmişken bir görünelim doktora, ne diyecek bakalım dedik. En büyük korkum gene larenjit gibi bir şey demesiydi ama değilmiş. Hatta “hiç bir şeyi yok. Burun tıkanıklığı dolayısıyla geniz akıntısı devam ediyor, bu öksürüğü de o akıntı yapıyor, tuzlu su sıkın burnuna” dedi. Biz de güle oynaya eve döndük.
Ertesi gün gece yatmadan önce tam Selin’in üzerini örtmeye odasına giderken ağladığını duyduk. Elimi şöyle biraz sıvazlamak üzere sırtına koymuştum ki, yanıyor bu çocuk diyerek kaptığımız gibi duşun altına soktuk. Ateşi 39,5’tu. Hemen ateş düşürücü bir şurup verip duşun altında 38’e inene kadar bekledik. Sonra da aramıza alıp yatırdık. Yarım saatte bir ateşini ölçüp sürekli nefesini dinlediğimden uyku bana haram oldu. Sabaha karşı biraz sızmışım. Saat 09.30 civarı gülen yüzüyle uyandı meleğim ama sanki gözleri bulutlanmış, mahsun mahsun bakıyor gibiydi. Tekrar ölçtüm ateşini ve yine 39.5. Tabii yine şurup verip duşa soktuk. Ateşini düşürüp giydirip hemen doktora götürdük. Doktor önce gripten şüphelendi ama sıkı bir muayeneden ve idrar tahlilinden sonra anlaşıldı ki önemli bir şeyi yok. Belli aralıklarla şurup vermeye devam ettik. Ateşi bir daha yükselmedi ve evin içinde zıp zıp Ayşe misali oradan oraya koşturup durdu. Ama ben hem diğer çocuklara bulaştırabilir (arada bir olsa da öksürüğü devam ediyordu) hem de tam iyileşmeden bir şeyler kapabilir diye hafiften endişelenerek, maalesef Zeynep’le Mira’nın ve Arda Demir’in doğum günü kutlamalarına götüremedim Meleğimi.

Bu arada bir tek Meleğim değil ki Teoman da hasta, ben de günlerdir kronik faranjit ve ağzımda sayılamaz denli çok aftla mücadele ediyorum. Yine değil bir şey yemek, su içemez oldum. 5-6 gün içinde 2 kilo verdim. Evet duyuyor gibiyim, ne iyi işte koru bunu diyeceksiniz ama öyle olmuyor. Vücut daha da halsiz kalıyor yemeyince. Bir de biriciğiniz ateşlenince hepten kendinizi unutuyorsunuz. Ayrıca daha önce aynı sebepten verdiğim kiloları maalesef çok hızlı bir şekilde geri almıştım.
Cumartesi sabah ateş düşürücüyü tedbir olsun diye verdik ve bugün şu saate kadar bir daha ihtiyaç olmadı. Arada sırada öksürüyor ama sanki bir şey yerken takılmış, gıcık yapmış gibi. Gece yatmadan önce odasında yarım saat süreyle soğuk buhar makinesini çalıştırıyorum. Biraz önce de deniz kadayıfını belki yer diye keçi boynuzu tozu ekleyerek sanki çikolatalı pudingmiş gibi yaptım. Uyandığında yiyecek mi bakalım.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails