14 Mart 2009 Cumartesi

Şimdilik Hoşçakal Brüksel !

İki gün önce Selin'in amcası ve yengesinin evinde "veda yemeği"ndeydik. Bu fotoğrafı da birlikte oyun oynarken hayran hayran baktığı amcasının kucağında dans ederken çektim. Amcası abra kadabra marifetleriyle pek meşhur, eğlenmeyi, eğlendirmeyi ve daha önce bahsetmiştim yemek pişirmeyi, yedirmeyi çok seven, her çocuğun hayalindeki amcalardan. Yengemiz Marta'ya ise bebekten dolayı özel bir ilgi gösteriyoruz. Bir de kendisi kadar güzel ve içtenlikle gülen biri olduğu için sanırım Marta konuşurken gözünü alamıyor. Bu fotoğraflar da yine onlarda yediğimiz "hoşgeldiniz yemeği"den.
Burada bulunduğumuz her gün ha geldi, geliyor diye hevesle beklediğimiz "Leo" da hala gelmedi. Şu saatlerde hastanede küçük beyin teşrifini bekliyorlar. Korkarım, bebişi göremeden ayrılacağız buradan.
Bu akşam saat 22.35'de Brüksel'den ayrılıp memlekete döneceğiz. Sabaha karşı 03.30 gibi Ankara'da olacağız kısmetse. "Milli" Havayolumuz THY, Brüksel-Ankara hattı için sadece haftada bir gün bööyle herkese uygun, şahane (!) bir uçuş saati seçmiş. Hani iş insanları için ayarlanmış desem sabah daha karga şeyini yemeden Ankara'ya varıp pazar pazar iş toplantısına kaç kişi gider, bilemedim. Çünkü ben turizm sektöründe geçen 18 yıllık iş hayatımda böyle bir şey duymadım, görmedim. Neyse, umarım Munise'm yine güleç haliyle güle oynaya (hatta uyuyarak) bu seyahati de tamamlar. İlk kez ana-kız birlikte uluslararası bir seyahat yapmış olacağız. Azıcık geriliyorum ama sonra kızına güven diyorum kendime. Daha 42 günlükken Ankara'dan İstanbul'a otobüsle seyahat etmiş bir kız, O. Bu vesileyle şu son tatsız hadiseden sonra biraz sarsılan uçak yolculukları ve THY'ye olan güvenimizi de yineleyelim ve sağ salim evimize varıp düzenimize kavuşalım artık.

11 Mart 2009 Çarşamba

Brüksel'e Bahar Geliyor, Parktayız!

Son bir haftadır güneş kısa sürelerle yüzünü gösteriyor fakat bu yine de içim sıkılıyor duygusunu gidermeye yetmiyor, maalesef. Hatta son üç gün güneşi göremedik bile, bir yağmur bir rüzgar... Yine de Selin’le hemen hemen her gün parka gittik, dolaştık, ardından küçük alışverişlerimizi yapıp eve döndük.
Bugün, güneş “hadi çıkın dışarı, biraz daha uzun süre parlayacağım!” dedi sanki. Biz de inanıp kendimizi parka attık. Aman, ne iyi yaptık! Parkta her zamanki gibi yapraklarla haşır neşir olduk, köpekleri sevdik, güvercinlere ekmek attık, spor yapanlara (bilhassa koşarken dönüp dönüp bakanlara) el salladık, her gördüğümüz bebeğe/çocuğa şöyle bir yerimizden doğrulup ellerimizi uzattık, yerde görüp değişik bulduğumuz şeyleri elimize alıp inceledik ve bazen de etrafı seyrederken uyuya kaldık.

10 Mart 2009 Salı

Selin ve Pakize

Brüksel'de sevgili kedimiz Pakize de var. Onu ilk kez bugünkü gibi yağmurlu bir günde ofisimin karşısındaki marketin önünde titreyerek miyavlamaya çalışırken pencereden görmüş ve telefon görüşmemi "bi dakka" diyerek yarıda bırakıp yerimden hızla fırlamış ve kaptığım gibi ofise getirmiştim. Tahminimce en fazla iki haftalık bir kediydi. Hayatta kalması için epey bir badire atlattıktan sonra fene halde birbirimize bağlandık ve arkadaşlarımla birlikte ofiste bakmaya başladık. Bir çoğunuza ofiste kedi beslemek tuhaf gelebilir ama İstanbul Cihangir’de bu son derece sıradan bir şeydir. 1,5 yaşına yaklaşırken eve aldım Pakize’yi. Birlikte deprem dahil bir çok şey yaşadık. Evlenip yurdışına giderken O’nu da götürdüm yanımda. Eşimin de çocukluğunda kedili bir evde büyümüş olması işimi çok kolaylaştırmıştı. Ama son dört yıldır burada annemler bakıyorlar Pakize’ye. İnşallah bu yaz hasret bitecek ve Pakize’yi geri götürmemek üzere getirecekler TR’ye.
Selin’in buraya geldiğimizden beri Pakize’yle kurduğu ilişki hakikaten komedi filmlerini aratmayacak sahnelerle dolu. Bir kere Pakize, Selin’den korkuyor ve hatta biraz da kıskanıyor ama Selin, Pakize’ye bayılıyor ve Pakize odaya her girdiğinde “ha ha, ha ha” diyerek kahkahalar atıyor. Biz Pakize dediğimizde “tediii, tediii” diye bağırıyor. Beraber dergileri incelerken kedi resmi gördüğünde “tedi” deyip Pakize’ye bakıyor ve gülüyor. Sonra da bana dönüp doğrulamamı ister gibi bakıyor. Emeklemesi için yere bıraktığımda hemen Pakize’nin kaloriferin yanında duran pufuna gidip “ben geldim” anlamında gülerek “hıı hıı” deyip keyifli keyifli ayağa kalkıyor. Dün sabah ilk defa Pakize’yi alnından sevmesine izin verdim. Çok heyecanlandı ve şaşırdı. Sanırım çok yumuşak buldu. Pakize’de korktuğum gibi davranmadı ve usulca sevmesine izin verdi. Sonra da ben sevdim. Pakize kafasını çevirip uyudu. Meleğim bana baktı, şıışşşş dedi, (bu uyuyor demek, Selin uykuya dalmadan önce hep bu sesi çıkarıyoruz) ve dönüp kavanozunun yanına doğru emekledi. Arada bir oturduğu yerden kafasını uzatarak Pakize uyanmış mı diye kontrol etmeyi de ihmal etmedi. Dün akşam her zamanki gibi yemek yerken masanın etrafında miyavlayarak dolanan Pakize’yi bu sefer “tedii” yerine “Zize” diyerek çağırdı. İlişkileri günden güne gelişiyor ve bu beni yeniden Pakize’yle yaşamak konusunda çok umutlandırıyor.

9 Mart 2009 Pazartesi

Evde Oynanan Oyunlar

Bugün hava ziyadesiyle rüzgarlı. Bu yüzden dışarıya çıkmadık. Selin yukarıda öğlen uykusunda ve ben de bilgisayar başındayım, mucizevi olarak bu yazıyı yazabiliyorum.
Üç-dört gündür kızımla masada karşılıklı oturup kağıt havlu rulosuyla oynuyoruz. Önce ruloyu ağzıma götürüp “Tikkat tikkat! Oyun saati başlamıştır.” duyurusunu yapıyorum. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle beni izliyor. Sonra ruloyu O’na doğru yuvarlıyorum, O da bana doğru yuvarladığını zannediyor. İlk oynadığımızda ruloyu eline alıp bana doğru atıyordu. Artık masadan almadan kısa mesafeli fakat sağa/sola doğru yuvarlayabiliyor. Rulo yuvarlanırken hayretle ve keyifli olduğunda çıkardığı “hııı, hıı” sesleriyle gülerek seyrediyor. Rulo masadan düşünce de kahkahalar atıyor.
İkinci oyunumuz, Sina dedesinin Selin gelmeden önce kuruyemişleri için kullandığı kavanoza etraftaki bütün kalemleri tek tek koyup sonra da içinden tek tek çıkarmak. Araya bazen dedesinin tatlandırıcı kutusu da kurışıyor hatta bazen Mini’yi de kavanoza sokmaya çalışıyor. Bazı kalemler kapaklı, bazıları renkli, bazıları kısa/uzun, bazıları üsten basınca ucu çıkanlardan. Önce hepsi inceleniyor. Kapaklar çıkarılıp takılıyor, üstten basılıp kalemin ucu olup olmadığı kontrol ediliyor, yanyana getirilip uzun/kısa tespiti yapılıyor ve uzuun uzun renkleri inceleniyor. Sonra hepsi kavanoza konulup teek tek çıkarılıyor. Eğer sıkılırsa kavanozu ters çeviriyor, yeniden doldurmaya başlıyor.
Son günlerde diş kaşıntısı yüzünden (9. dişi bekliyoruz) salya üretiminde artış var, önlüksüz dolaşamaz oldu Meleğim.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails