16 Nisan 2009 Perşembe

Nehir, nehirler gibi aksın, karışsın hayata! En kısa zamanda!

Biraz önce Meleğimi öğlen uykusuna yatırıp bilgisayarın başına geçtim. Takip ettiğim blogları gezecek, bazılarına yorum yazacaktım. İlk olarak Yiğit’in Günlüğü’nde gördüm, ardından Mira’nın Bahçesi’nde, son olarak ta Pratik Anne’nin sayfasında. Okumaya başladığımda boğazımda bir şeyler düğümlenmedi benim. Elbette derinden etkilendim çok ama çok üzüldüm ama aynı zamanda büyülendim.
Çünkü Nehir’in öyküsü sadece küçücük bir kız çocuğunun kendinden bile büyük, müthiş direncini değil yanısıra tüm sevgileri ve ilgileriyle birbirlerine kenetlenmiş bir ailenin sapasağlam ve dimdik duruşunu da anlatıyor.
Bazılarının yakından bildiği, bazılarının tahayyül bile edemediği, çoğu zaman uzun ama hep zorlu bir mücadele bu.
Kale gibi olmak, gülmeyi ve güldürmeyi unutmamak, her zaman umutla bakmak lazım. Yılmadan, bir an bile ruhen yorulmadan ve asla vazgeçmeyerek inanmaktan...
Bayazıt Ailesi’nin insanı hayran bırakan direnç ve azimlerine dualarınız ve pozitif düşüncelerinizle destek verebilir ve/veya destek kampanyalarına katılabilirsiniz.

Amerika'da yaşayan Türklerin düzenlediği kampanya

Sabancı Üniversitesi tarafından düzenlenen kampanya

14 Nisan 2009 Salı

Dişe Dokunur Tecrübeler!

Yine uzun zaman oldu, yazamadım. Halbuki İstanbul’dan yazmak istediğim çok şey vardı. Ama olmadı, olamadı. İstanbul’a vardıktan kısa bir süre sonra Selin’le bir nevi yeni uzvum olarak birlikte dolaştık, çünkü kızım bana yapıştı. Munise’den sonra yeni kod adı olarak ‘post it’i kullanmaya başladım. Bir kaç haftadır süren yeni durumumuza çok uygun olduğunu düşünüyorum. Gidebildiğimiz yerler hep küçük çocuklara yönelik ve fazla uzak olmayan yerler oldu. Bu durumda, dünyanın neresine gidersem gideyim hep özlediğim aziz şehrimi, şöyle kısacık ta olsa tek başıma gezemedim. En büyük lüksüm dönmeden önceki son gün Üsküdar-Beşiktaş arasında motorla gidip gelmekti. Arkadaşlarımla da görüşemedim tabii. Kısacası ben bu İstanbul ziyaretinden hiçbir şey anlamadım. Artık bir dahaki sefere…
Neyse ki Meleğimin bütün bu sancıların ve sızlanmaların sonucunda geçtiğimiz iki hafta boyunca 9.,10., 11.ve son olarak dün 12. dişi de çıktı. Ben de bu duruma uygun olarak bugünkü yazıyı dişlere ayırdım. Zaten uzun zamandır dişler hakkında bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Geçen gün (?) yani aslında yaklaşık 3 ay önce Banu, oyun grubunun en çok dişi olan ve dişleri en erken çıkan bebeğinin annesi olarak yazsan ne iyi olur deyince daha fazla uzatmadan:) yazıvereyim, dedim. Bazen böyle birilerinin arkadan ittirmesi gerekiyor. Yoksa, ben aklımdakileri yazana kadar...
Munise’min ilk dişleri bir bebek için erken sayılan bir zamanda tam 6. ayını doldurduğunda doktoru tarafından muayene sırasında fark edildi. Alt dişleri çıkıyordu. Biraz şaşırdık, biraz sevindik. Açıkçası önce biraz gözüm korktu, çünkü konuştuğum bir çok kişi bunun iyi bir şey olmadığını söyledi. Elbette kitaplara başvurdum ve bir hafta süreyle elimdeki bütün kitapların dişlerle ilgili bölümlerini yeniden hatmettim, internette araştırdım ve aslında endişe edilecek bir şey olmadığına karar verdim. İlk dişlerin 6. aydan itibaren görülmesi gayet normalmiş. Bazen bebeğin ilk yaşını doldurmasından sonra çıktığı da görülüyor. Örneğin canım arkadaşım Ebru’nun biriciği Ayşegül ilk dişini 11 aylıkken çıkarmıştı. Hamileyken, ofisimizi temizlemeye gelen hizmetliyle konuşmalarımız sırasında kızının alttan çıkmış bir dişle doğduğunu söylemişti. İlk defa böyle bir şey duyduğumdan çok şaşırmıştım ama çok ender olsa da bazı bebeklerin dişle doğduğunu ve eğer diş sallanıyorsa bebeğin dişi yutma riskini ortadan kaldırmak üzere çekilmesi gerektiğini öğrenmiş oldum. Genel olarak ilk dişler ön tarafta ve alt çenede çıkıyor. Bu dişlere santral kesici dişler deniyor.
Dişlerin erken çıkmasının eğer emziren bir anneyseniz memenizin ısırılması riskini yarattığını acı bir tecrübeyle anladım. 8. ayının ortalarında Brüksel’de üsten iki dişin daha çıkmaya başladığını görünce sevincim yerini biraz endişeye bıraktı çünkü hem alt hem de üst dişleriyle ısırmayı çok çabuk öğrendi ve bir kaç kez meme ucumu koparmasına ramak kaldı. Her ne kadar ona acıdığını belli etmeden yapmaması gerektiğini kararlı bir sesle söylemiş olsam da surat ifademden bir şeylerin iyi gitmediğini anlayıp ağlamaya başladı. Hemen sakinleştirdim filan ama sonraki günler emme süreleri gittikçe kısaldı ve 8. ayını doldurduğu gün memeyi kendi isteğiyle bıraktı. Ben de böylelikle anladım ki dişlerin erken çıkması, bebeğin ağız sağlığı açısından değil de meme emmeyi bırakmayı hızlandırması açısından sakıncalı, ama elden ne gelir? Tek tesellim zaten sadece uykuya dalarken kısa sürelerle kullandığı emziği memeden önce bırakmış olmasıydı.
İlk dört dişten sonra 2,5 aylık sakin bir dönem geçirdik. Kurban bayramı için yine İstanbul’daydık. Ancak bayramın son günü verebildiğim ilk bayram hediyesini eline aldığında (Hamarat Anne’nin meşhur eşeği ve kaplişi) öyle bir güldü ki ‘Aa, o da ne? Yeni yeni incileri var kızımın’ diye bağırırken buldum kendimi. Üstten iki dişi daha çıkmış, aşırı salyanın dışında hiçbir sıkıntısı olmamıştı bebeğimin. Güle oynaya evimize döndük. Aşırı salya ve buna bağlı olarak ağız çevresinde beliren minik kızarıklıkların yanı sıra, en fazla bir gün süren hafif ishal ve bulduğu herşeyi kendi eli de dahil ısırma isteği dışında hiç bir sıkıntı verici durum olmamıştı. Bu yüzden 2-3 hafta sonra bir gece aniden sanki bir yerine bıçak saplanmış gibi feryat figan bağırarak uyandığında hiç diş sancısına yormayıp, ne oluyor deyip, ilaç verdik, hoş tuttuk filan. Bir hafta boyunca, gecenin herhangi bir vakti kalkıp, sızlanıp mızıldanıp tekrar uyumamak için dokuz takla atıp, perişan olduktan ve elbette bizi daha da fena perişan ettikten sonra nihayet hadiseye uyandık. Meleğimin lateral kesici denilen üst çenedeki dişlerinden sonra alt çenedeki 7. ve 8. dişleri de çıkmıştı.
Ocak ayının başlarındaki bu acıklı tecrübeden ve azı dişlerini çıkarmasının daha da acıklı olacağına o vakte kadar okuduklarıma dayanarak kanaat getirdikten sonra, gayet hazırlıklı bir biçimde beklemeye ve tetikte olmaya başladım. Hatta Brüksel’deyken diş etlerine sürülen şu bitkisel jellerden de aldım. Fakat son İstanbul ziyaretimizde, yaklaşık 2,5 aylık sürede uzun aralıklarla ve kısa sürelerle yoklayan sancılar sık tekrarlanmaya başlayıp, omuzlarımıza yapışarak dolaşma isteği arşa vurunca ‘dişlerinin çıkması yakındır’, dedim. Öyle de oldu. Hani teker teker de değil, dördü birden çıkmaya çalışıyordu. İlk önce sol alt çenede iki gün sonra sağ tarafta, dört gün sonra sol üstte ve son olarak dün öğlen uykusundan çığlıkla uyandığında jel sürerken farkettim ki sağ üst çenede olmak üzere dört adet birinci azı dişleri arz-ı endam ediyor. Şimdi sırada lateral kesici dişlerle birinci azı dişleri arasında kalan ve genellikle 16. ve 23. aylar arasında çıkan köpek dişleri var. Son olarak 23. ve 33. aylar arasında, çenenin en gerisinde bulunan ve ikinci azı dişleri denilen dişler çıkacak.
Süt dişleri 20 tane ve genelde tamamının çıkması 3 yaşını buluyor. Kalıcı dişler ise herkesin hatırlayacağı üzere 6 yaş civarı başlıyorlar çıkmaya.
Bütün bu diş çıkarmalar sırasında eğer şişlik, kızarıklık olursa sıvı oluşumu ihtimalini gözönünde bulundurmakta fayda var. Her ne kadar bunların zararsız olduğu söyleniyorsa da bebeğe verebileceği rahatsızlık açısından dikkatli olunmalı.
Dişlerin çok aşırı sancılı olması durumunda ağrı kesici kullanıp kullanmamaya doktorla görüştükten sonra karar verilmeli. Yıllaaaar yıllar önce, yeğenimin ilk dişleri çıkarken temiz bir tülbenti karbonatlı soğuk suya batırıp hafif basınç uygulayacak şekilde damaklarında gezdirirdik, çok rahatlardı. Şimdilerde O da aynı şeyi 6,5 aylık kendi oğluşuna yapıyor.
Dişlerin bakımı için bazı doktorlar azı dişleri çıkana kadar dişleri fırçalamanın elzem olmadığını, içeriden florür içeren haplarla desteklenmesinin yeterli olabileceğini söyleseler de çoğu doktor ve diş hekimi ilk dişten itibaren yumuşak ve minik bir fırçayla ve sadece suyla sabah akşam fırçalamanın gerekli olduğunda hem fikir. Diş macunu kullanmaya genelde iki yaş civarı başlanıyor.
Türkiye’de ne sayıda çocuk diş hekimi olduğunu bilemiyorum ama çoğu kitap ve makale ilk dişlerden itibaren bebeğinizi bir çocuk diş hekimine götürmenizi salık veriyor. Aklıma uzun zaman önce bir gazetede gördüğüm haber geldi şimdi. Haberde yurtdışında bir yerlerde bir pedodontistin, çocuklardaki diş hekimi korkusunu yenmek için Süperman kıyafetiyle çalıştığından ve bir süre sonra o bölgede yaşayan çocukların, dişlerinde bir sorun olmasa bile her hafta ‘Superman’e gidelim’ diye tutturduklarından bahsediyordu. Ne diyelim, darısı başımıza...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails