13 Aralık 2011 Salı

Dün, Ne Acayip Bir Gündü!

Dün sabah Selin’i “öğretmenin seni kahvaltıya davet etti” diyerek her zamankinden daha erken bir saatte yuvaya götürdüm. Meleğim kahvaltısını arkadaşlarıyla yapıp sonrasında oyun odasına giderken ben de gözlem odasında yuvanın uzmanıyla Selin’i konuşmaya başladım. Rutin anne-baba görüşmelerinden biri. Daha görüşmenin başında “Görüşmek için sizi en sona bırakmamızdan anlamışsınızdır. Biz Selin’den çok memnunuz” dedi uzmanımız ve bende bağ bağ güller açıldı. Sonra Selin’in öğretmeni de görüşmeye katıldı. Ben biraz Montessori, biraz Reggio Emilia, biraz Waldorf filan derken ve karşımdakiler bütün bunları nereden biliyorsunuz diyerek şaşkınlıkla bakarlarken, şeker balığım, beni görmediğini varsaydığımız camın önüne geldi ve aralık jaluzinin arasından şöyle bir bakıp, gitti.
Görüşmenin sonunda bu dönem kesin olarak halletmeye karar verdiğim, Selin’i yalnız uyumaya alıştırmaya konusunda bana yardımcı olabilecek bir tavsiyede bulundular ve şöyle bir şey denemeye karar verdik. Selin’in kendi başına uyuduğu ve sabaha karşı yanımıza gelmediği her gecenin sabahında, ben öğretmenine verilmek üzere bir kart hazırlayacağım. Karta “Selin dün gece kendi başına uyudu” yazacağım. Selin kendi elleriyle bu kartı öğretmenine verecek. Öğretmeni de bu kartı okuyup Selin’i tebrik edecek hatta bazen arkadaşlarına duyuracak, onlar da Selin’i alkışlayacaklar. Yöntem bu. Dün gece uykuya dalarken çoook işe yaradı. "Ben hemen uyuyayım o zaman" dedi ve arkasını dönüp uyudu. Ben de gecenin bir vakti renkli kartondan kart hazırladım. Gel gör ki sabaha karşı “anne! anne!”diye 3-4 kere beni yanına çağırdı ve en sonunda yatağımıza teşrif etti. Sabah babasıyla beraber taksiye binip kartsız gitti. Biraz buruktu, tabii.
Neden taksiyle gittiler derseniz, günün acayipliği tam da burada başlıyor. Dün akşam üzeri Selin’i okuldan almak üzere arabaya bindim veeee vites kolu yine elimde kaldı. Blogu takip edenler belki hatırlar, yaklaşık iki sene önce de, hem de seyir halindeyken ve arabada Selin varken vites kolu elimde kalmıştı, şu yazımda anlatmıştım. Neyse ki evin önündeydim, daha. Ustayı aradım, çekiciyi yarın çağırmaya karar verdim ve gidip Selin’i aldım.
Dönüşte takside bana “Anne, bizim oyun odasının yanında bir yer var, bugün orada sana çok benzeyen bir kadın oturuyordu hatta ben sensin sandım” dedi. Yalan söyleyemem, hemen kısaca anlatıverdim. Bazen gözünün önündeki kocaman oyuncağı göremeyen kızım meğer o yarı kapalı jaluzilerin arasından tanıyıvermiş beni. Hiç fırsatı kaçırır mıyım? Bir lakabı daha oldu hemen: Cincime!
Eve geldik, biraz meyve yedik, oyun oynadık filan derken bloguma bir bakayım dedim ve Robots Doodles&Orange Bubbles’tan gelen yorumu okudum. Geçenlerde duyurusunu yaptığı hediye çekilişi dün sonuçlanmış ve bilin bakalım kim, ne kazanmış? Eveeeet, bildiniz. Ben! Ben! Ne mi kazanmışım? Şu aşağıda resmini gördüğünüz harika yastıkları. Bir Dolap Kitap’ın kitap çekilişlerini saymazsak –ki hep okullara filan bağışlamak için katılıp duruyordum, ilk defa bir hediye çıktı bana. Çook sevindim.
Çok güzel başlayan, sonra fena halde moralimi bozan bir gün ancak böyle bir haberle başladığı gibi güzel bitebilirdi.
Yeteneğine emeğini katıp böylesi güzel şeylere dönüştürebildiği için Nihan’ı gönülden tebrik ediyorum. Tasarladığı güzel şeyleri paylaşabildiği için de kendi adıma çok teşekkür ediyorum.  
Not: Her şeyde bir hayır vardır derler. Arabasız kalmanın hayrı da, bloga yazı yazmama sebep olması herhalde:)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails