5 Şubat 2010 Cuma

Selin'in Kitaplığından...-1

Taa Selin’in larenjit olduğu vakitler yazdığım yazıda demişim Selin’e alınan kitapları tanıtacağım diye. Nihayet başlıyorum. Bundan böyle her hafta bir kitabı tanıtmaya, Selin’in tepkilerini ve kendi yorumlarımı aktarmaya çalışacağım. Bu hafta bir istisna yaparak üç kitap seçtim. İlk kitap Meleğimin en sevdiği kitaplardan biri olduğu için listemizin de en başında bulunan T. İş Bankası Yayınları’ndan Ella Burfoot’a ait AYICIK ve BEN. Dostluk, büyümek ve sabır üzerine harika bir kitap. Küçük, sevimli bir kız çocuğunun bir çok şeyi birlikte yapabilmek için ayıcığının büyüyüşünü beklemesini anlatan, çizimleri çok net ve sade, renkleri yumuşacık bir kitap. Kapağı ciltli olmasına ve biraz büyük boy bir kitap olmasına rağmen Selin kolayca açıp tek tek sayfaları çevirebiliyor. Eline aldı mı defalarca okumadan :), bakmadan bırakmıyor. Bana da defalarca okutuyor ve her defasında dikkatle dinliyor. Hararetle tavsiye ederim.

İkinci kitabımız bütün kitaplarına benim de bayıldığım Debi Gliori’den. Yine T. İş Bankası Yayınları’ndan, KÜÇÜK TİLKİ PİKNİKTE. Masalların kötü kahramanı tilkiyi hiç bu kadar sevimli görmemiştik. Kitabın küçüklüğü ve kalınlığı küçücük eller için sayfaların çevrilmesini kolaylaştırıyor. Her sayfada neredeyse tek satır var. Selin o tek satırı okuttuktan sonra, uzun uzun resimlere bakıp anlatmamı istiyor. Pırıl pırıl çizimleri, Türkçe’ye aynı akıcılıkta çevrilmiş kafiyeli ifadeleriyle bence bütün çocukların kitaplığında olmalı.

Bugünün son kitabı YA-PA’dan. Aziz Sivaslıoğlu/Tayfun Barışkan tarafından hazırlanan ZIT KAVRAMLAR. Maalesef internette fotoğrafını bulamadım. Selin’in bu kitapla ciddi bir aşama kaydettiğini söylemeliyim. İlk Kitaplarım Dizisi'nin diğer kitaplarını bilemiyorum ama bu kitabı gönül rahatlığıyla öneriyorum.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Selin'in 2. Yaş Günü Partisi

Selin’in 2. yaşını Banu-Mira geçen hafta yurtdışında olduklarından 30 Ocak Cumartesi günü kutladık. Bir arada olmayı çok istediğimiz Emre Alp, Çınar ve Yiğit nezle, grip durumları sürdüğünden gelemediler. İlk gelen ve ilk giden sarı şekerimiz Arda oldu. Burcu’ya bir hoş geldiniz bir de güle güle dediğimi hatırlıyorum. Sanırım bu iki lafın arasında topu topu 20 dakika geçmiştir. Acısını çok uzatmadan bir başka oyun grubu buluşmasında çıkarırız, umarım.

Saat 11.00 civarı hemen hemen bütün konuklarımız gelmişti. Onları ilk önce sokak kapımıza astığımız yazıyla karşıladık. Eve girdikleri andan itibaren çocuklar ve peşlerinde anneleri, salonla Selin’in odası arasında mekik misali dolaştılar hatta Selin’in odası çok kalabalık oldu diye bir ara sallanan muzu getirip salonun ortasına koydular.
2-3 gün önce annelerden çocuklarının en sevdikleri fotoğraflarından birini göndermelerini istemiştim. Sağolsunlar hepsi hemen gönderdiler. Ben de fotoğrafta gördüğünüz bu duvar süsünü yaptım, doğum gününde de salonun kapısına astım. Bugünden itibaren artık Selin’in odasını süslüyor.
Bir başka doğum günü süslemesi, geçen yıl Brüksel’e gittiğimizde sevgili Leyla annemle şu blogta görüp çok beğendiğimiz kuşlardı. El sanatları becerisi, resim yeteneği, dikişteki ustalığı Meleğime de geçmiştir inşallah diye dua ettiğim sevgili Leyla annem, kuşları görür görmez harekete geçmiş ve bir çırpıda yaklaşık 10 tane kuş dikivermişti. Munisem avizeye asılı kuşlarla günlerce oynamıştı. Ankara’ya dönerken yanıma almıştım tabii:) Epey bir süre şöyle güzel bir dal aradım, kuşları üzerine yapıştırmak için. Nihayet 3-4 ay kadar önce ODTÜ’nün bahçesinde bir güzel dal buldum ama bu sefer de kafamdakini yapmak için vakit bulamadım. Ben de doğum gününü fırsat bilip avizelere astım hala orada duruyorlar:)
Doğum gününde flaşların üzerinde patladığı kişi Mavişim Zeynep oldu. Başındaki Mini tacı ve verdiği arrtizz pozlarıyla şahaneydi. Hediye paketinin üstünü kendi elleriyle süslediğinden olsa gerek, vedalaşıp Selin’e vermesi biraz vakit aldı:) Çocuklar hediye paketlerini hep birlikte açtılar. Seyretmesi çok eğlenceliydi.
Menümüz çok sevgili arkadaşlarımın katkılarıyla pek bir zengindi. Umurcuğum şahane limonlu kurabiyelerinden, Neslihancığım kaç haftadır nerede buluşacak olsak yapmasını istediğimiz o harika kabaklı patatesli kekinden, sevgili Güneş yaklaşık 1 saat içinde bitiveren leziz mercimekli köftesinden yapmıştı.
Banucuğumun zencefilli kurabiye evini ise anlatacak kelime bulamıyorum. Pastayı kestikten sonra çocuklar orasını burasını inceleyip oynarlar hem de pinçik pinçik kopararak yerler diye sehpaya koyduk evi. Ama maalesef pastanın hemen ardından çocukların hemen hemen hepsinin uykusu geldi ve hoşçakalın deyip ayrıldılar. Kurabiye ev de öylecene kaldı. Banucuğum, “parçalar iyice yapışsın diye tekrardan fırınlayınca biraz sert oldu” demişti ama kurabiye ev ertesi gün yumuşacık oldu. O akşam Selin önce üstündeki bir kaç küçük çikolata parçasını yedi. Ertesi gün de çatıdan bir küçük parça koparıp yedi. Sonra çok beğenip çatının öteki kenarını da kopardı. Kalanını da ekmek ağacı projesini kurabiye ağacına çevirerek kuşlara ikram ettik.
Pastayı Umurcuğumun tavsiyesiyle Pilita’ya yaptırdık. Adacığımın doğum gününde yediğimiz pastayı çok beğenmiştim zaten. Buradan Şekernaz Hanım’ın şahsında Pilita Pasta Evi’ne çok teşekkür etmek istiyorum. Gerek tadı gerekse üstünün süslemesiyle tam istediğimiz gibi bir pasta oldu. Pastayla ilgili görüşmeye gittiğimde gösterdikleri misafirperverliği de unutmak mümkün değil. Selin hala “paata, füf, pisi pisi, nam nam” deyip duruyor. Mumu bütün çocuklar teker teker üflesin diye defalarca yaktığımızı da ekleyeyim. Menü ve diğer detayları yemek bloguma yazdım.
Son olarak, bunu yazmadan duramayacağım. Bir kaç ay önce Teoman Brüksel’den Selin’in doğum günü için burada büyük marketlerde de bulunduğunu sonradan fark ettiğim Vinnie the Pooh karakterli masa örtüsü getirmişti. Ben de bunun üzerine bütün balon, duvar süsü, kağıt tabak, bardak, peçete gibi şeyleri bundan aldım. Ama heyhat! Bir gece önce masayı hazırlamaya başladığımda aradım, taradım, örtüyü bulamadım ve sonunda beyaz örtü kullandım. Örtüyü hala arıyorum desem:)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails