7 Ocak 2009 Çarşamba

Yeni Yıl Hediyesi

Bu sene yalnız bir çekirdek aile olarak yılbaşını evde kutladık. Türlü türlü sıkıntılar, endişeler, kayıplar ve acılar yaşanmasına rağmen 2008, meleğimizin aramıza katılmasıyla şahane yılların başlangıcı oldu bizim için.
Mütevazı yılbaşı ağacımıza miniğimizin ilgisi yoğundu. Azıcık denge sorunu olan ağaç üzerine düşmesin diye epey bir gayret sarfettik. Meleğim bilhassa kırmızı toplardan gözlerini alamadı. Akşamın ilerleyen saatlerinde Gülannesinin İstanbul’dan gönderdiği hediye paketini açtık birlikte.


Fotoğraflardan da göreceğiniz üzere tam anlamıyla bayıldı hediyesine. Önce her şarkıyı dikkatlice dinledi ve bittiğinde alkışladı.


Şarkıları ikinci kez dinlediğimizde bazılarını tanıdı ve o şarkılarda yüzümüze bakıp gülümsedi.


Sonra hangi düğmeye basınca müzik çaldığını kendi kendine keşfetti ve tanımadığı şarkıları geçmek üzere düğmeye hızlıca basmaya başladı. Sıra tanıdığı şarkılara gelince bekleyip sonuna kadar dinledi ve dudaklarında o kocaman gülümsemesiyle el çırparak eşlik etti.


Ardından oyuncağı ters çevirip, bu nasıl çalışıyor acaba? bakışlarıyla uzun uzun inceledi. O zamandan beri uyanık olduğu neredeyse her dakika bu oyuncağıyla oynuyor.

4 Ocak 2009 Pazar

İkinci Bebişler Buluşması

Acayip karlı bir Ankara gününde, seneyi bitirmeden önce bir kez daha buluşalım dedik. Bu sefer akide şekerimiz Arda ve zarif annesi Burcu evsahipliği yaptılar. Bebişler biraraya geldiklerinde her birinin ne kadar büyüdüğünü daha da iyi anladık.

Kuzucuğum salona girer girmez son günlerde çok daha seri halde yapmaya başladığı emekleme işini etrafı tanıyalım faaliyetine çevirdi.



Mira ve annesi Burcu gelene kadar meleğim epey bir süre üç böceğin arasında tek çiçek olarak oturdu. Bir ara Çınar’la Arda arasındaki muhabbeti ben almayayım diyerek seyretmeyi tercih etti.



Bir süre sonra eline geçirdiği bazı oyuncakların sadece diş kaşımaya değil kafaya vurmak suretiyle ses çıkarmaya yaradığını da öğrendi ve ilk denemeyi de maalesef kendine en yakın bebişte,
Cıva Çınar’da yaptı.




Dans eden maymunu seyrederken kendinden geçti.



Mira’yla birlikte meraklı kızlar grubu olarak oyuncağın kendisi yerine kablosuyla oynamayı tercih ettiler.



Sonrasında da
Mira’nın annesi Banu’nun kucağında en süper oyuncak olarak gördüğü cep telefonunu incelemeye çalıştı bebeğim. Banu, Mira sayesinde edindiği tecrübeden olsa gerek cep telefonunu kaptırmamak konusunda çok başarılıydı.



Çınar’ın annesi Sermin’in şarkılarını hep birlikte pür dikkat ve zevkten dört köşe vaziyette dinlediler.



Hem şarkıyı dinlemeye devam edip hem de oturan boğamız muzip bakışlı
Yiğit’in kolunu tutarak “kaçırıyorsun, şarkı daha bitmedi” diyen hali çok şekerdi.



Şarkıların bitiminde Meleğim beğenisini Sermin’i alkışlayarak gösterdi.



Bu sefer biz anneler de hem bebeklerimizi hem de birbirimizi daha iyi tanımaya başladığımızdan olsa gerek daha fazla sohbet edebildik. Bu sohbet kısmı şahsen bana çok iyi geldi.

Bir sonraki buluşmanın ev sahibi biziz. MuniSe’min 24 Ocak’taki birinci yaş gününü hep birlikte kutlayacağız. Ne şanslıyız!

Bu güzel günün akşamında ne yazık ki kuzucuğumun burnu akmaya başladı. Yılbaşını hafif bir burun akıntısıyla geçirdik. Yeni yılın ilk günü evimizin bazı eksiklerini almaya gittiğimiz Bauhaus’da çok dikkat etmemize rağmen eve döndüğümüzde burnunun yanı sıra gözünde de akıntı başladı. Doktorunu arayıp hangi ilaçları almamız gerektiğini öğrendik. Bu ilk nezlesi hatta ilk hastalığı ve nezle başladığından beri her gece, üzerini açmadığından emin olmak ve nefesini kon trol etmek istediğimiz için beraber yatıyoruz. Gayet düzenli bir biçimde ilaçlarını almaya devam ediyor ama ne nezlesi durdu ne de gözündeki akıntı. Neyse ki iştahı ve keyfi yerinde. Sadece biraz daha fazla su içmek istiyor. Sanırım ağzı burnu kuruduğundan daha çok sıvı alma ihtiyacı duyuyor. Bir an önce bitse artık!

25 Aralık 2008 Perşembe

İstanbul Gezmeleri

İstanbul’da bayram ziyaretleri dışında kızım ve Gülannesiyle sadece üç yere gidebildik. İlki vardığımızın ertesi günü akşam üzeri saçlarımı kestirmeye gidişimizdi. Şimdi tabii Ankara’da kuaför mü yok diye soranlar olabilir. Elbette var ama sorun şu ki ben hiç birini tanımıyorum ve tanımadığım kuaföre gitmemek gibi ciddi bir prensibim var benim. İkincisi, içinde gidebileceğimiz en uygun Mothercare mağazasının yer aldığı İstinye Park Alışveriş Merkezi’ydi. Evden biraz geç çıkabildiğimiz için sadece bebek mağazalarının olduğu kısmı gezebildik. Yeğenim ve oğlu, üç gün önce 3. ayını dolduran kart sesli kibarım Denizhan’la da bir kez daha görüşmüş olduk böylece.











Fotoğraflarda gördüğünüz tokaları Gülannesi aldı kızıma ve hemen birini takıverdik. Ben başağrısı yaptığından kafamda toka filan tutamam, o yüzden de toka almak hiç aklıma gelmez.

Meleğim önce fazla gürültüden ve kalabalıktan biraz ürktü, sonra alıştı ve her zamanki gibi gülücükler saçarak meraklı meraklı etrafı inceledi. Mağazada hiç sesini çıkarmadan uslu uslu ayakkabıları ayağına sokup çıkarmama izin verdi. Genelde ayağında bir şey tutmaktan pek hoşlanmıyor.
Sonrasında uykusuzluğa dayanamayarak pusetinde bayılıp kaldı ve o sırada Denizhan uyandı.









Pusetlerinde biri uyurken, biri ağladım ağlıcam suratıyla bakınırken şahanelerdi.

Birlikte gittiğimiz son yer Ikea’ydı. Meleğimin ev içi güvenliği için Ayça’nın blogunda bahsettiği aparatları almak istiyordum. Ama ağırlıklı olarak oyuncaklar alıp çıktım. Ikea’yı da aynı dikkatle gezdi pusetinde ve gördüğü şeylere mutlaka ve her zaman dokunmak istediğinden elleri hep hareket halindeydi. Arada bir değişik bir şeye ellediğinde kafasını kaldırıp yüzüme baktı ve yeni bir şey keşfetmiş gibi gözlerini kısarak gülümsedi. Öğle yemeğini yerken kendinden biraz büyük (bilhassa yürüyebilen) çocuklardan gözlerini alamadı. Elbette orada da bir süre sonra (ama uzuuun bir süre sonra) yorgun düştü ve kasalara yaklaştığımızda uyumuştu. Bu yüzden kocaman gergedanın ve anneleriyle dolaşan yavru tilkiyle farenin “oynayalım mı?” sorusuna cevap veremedi. Artık bir dahaki sefere.

22 Aralık 2008 Pazartesi

BEO Dokunma Duyusu



Geçtiğimiz iki haftanın BEO etkinliğinin bir bölümünü bayram haftasında İstanbul’da yapmıştık. Fotoğrafta gördüğünüz küçük yastıkları sanırım yine bu blogta yer alan bir aktivitede görmüştüm ve fikir çok hoşuma gitmişti. Ben de İstanbul’a gider gitmez bir ahbabımızın terzi olan eşine daha önce ayırdığım farklı dokulardaki kumaş parçalarını ve ölçüyü verip bu yastıkları dikmesini rica etmiştim. Aslında küçük meleğim yaklaşık 5.ayından itibaren bilhassa farklı kumaş dokularına karşı özel bir ilgi gösteriyor. Oturduğu koltukların kumaşları, ağzını sildiğim tülbent bezler, kurulandığı havlular, benim ya da babasının üzerindeki giysiler. Dikkatle ve yavaşça ellerini gezdiriyor. Bu küçük yastıkları da tek tek eline alıp uzun uzun inceledi, evirdi çevirdi, sıktı, birbirlerine vurmaya ve elinde sallamaya çalıştı belki bir ses çıkar umuduyla ve tabii en sonunda tadına baktı. Fakat enteresan olan şey bir süre sonra yastıkların en kabarık dokulu olanlarını yanında tutup diğerlerini kenara koymasıydı.
Soğuk, ılık, sıcak deneyini ise mutfakta ben yemek yaparken ve elime aldığım ve/veya yaptığım her şeyi tek tek söylerken (köftenin içine koyduğum kimyonun miktarını bile söylüyorum, gerisini siz düşünün artık!) defalarca yapmıştık.
Bir de yine mutfaktayken mama sandalyesinin tablasına sırayla küçük bir plastik şişe, metal kapağıyla birlikte küçük bir cam kavanoz, küçük bir ahşap çerezlik ve küçük seramik bir sütlük koymuştum. Yine her zamanki inceleme, anlama hallerini takındı ve çok ciddi bir suratla hepsini teeek tek eline aldı, altına üstüne içine dışına velhasıl her yerine baktı. Birbirine vurup değişik sesler çıkardı ve içiçe geçirmeye çalıştı. Tabii yine ağzına götürdü ve kaşınan dişlerini sakinleştirmeye çalıştı. Bu aralar her şeye diş kaşıyıcı muamelesi yapıyor meleğim.

21 Aralık 2008 Pazar

Bebek Oyunları

Bir kaç gün önce ağırbaşlı bebeğimiz Yiğit’in annesi sevgili Görkem blogunda, kışın ağırlıklı olarak evde vakit geçirildiğinden oyunların tükendiğini, yeni oyunlar bulmakta zorlandığını yazmıştı. Ben de tam o gün J. Silberg’in, Neden? Kitap Yayınevi’nden çıkan Bebek Oyunları kitabını almıştım. Görkem’in yazısına yorum yazarken de bu kitaptan iki üç tane oyunu kitap hakkında bir fikir vermesi için ertesi gün blogumda yazacağımı söylemiştim. Maalesef ertesi gün yazamadım. Sonra araya Ankara’ya dönüş hazırlığı girdi, dün akşam itibariyle artık buradayım ve ancak şimdi yazabiliyorum. Gorkicim, kusuruma bakma lütfen.

Kitapta 0-3, 3-6, 6-9 ve 9-12 aylar arası bebekler için 225 oyun var. Bazıları ya bizim zaten bildiğimiz ya da akıl etmesi çok zor olmayan oyunlar. Bazıları da (bilhassa ninni veya şarkı içerenler) sözler Türkçeye çevrildiğinde kafiye özelliğini yitirdiğinden ve melodiyi bilmediğimizden oynanma özelliğini yitiriyor. Ama yine de bir seçenek olabilir. Ben değişik olabileceğini düşündüklerimi seçtim.

Yaratıcılığı geliştirmeye yönelik İki Boru Oyunu : Tuvalet kağıdı ya da havlu kağıt rulosunu mikrofonmuş gibi yapın. Ruloyu ağzınıza doğru tutup bilindik bir şarkı mırıldanın veya bebeğin çıkarttığı sesleri taklit etmeye çalışın veya anonslar yapın “dikkat dikkat bebekler için mama vakti/oyun vakti veya uyku vakti”gibi. Bir ayakkabı kutusuna ruloların geçebileceği büyüklükte iki delik açın. Bebeğiniz ruloları deliklere sokup geri çıkartabilir.

Bebeğin el ve göz koordinasyonu için Krakeri Bul Oyunu: Bu oyun için üç tane şeffaf plastik bardağa ve küçük şekilli krakerlere ihtiyaç var. Bebeğinizi mama sandalyesine oturtun, bebek sizi izlerken; bardaklardan birinin altına bir kraker saklayın. Bırakın bebek krakeri bulsun ve yesin. İkinci ve üçüncü bardakları da oyuna ekleyin. Krakerleri nereye sakladığınızı bebeğinizin gördüğünden her zaman emin olun. Bebek krakeri her bulduğunda onu övmeyi unutmayın.

Bebeğin emeklemesine yönelik Tünel Eğlencesi: Bir koli kutusunun iki karşıt kenarını kesin. Kutuyu ters koyup bebeğinizi içinden emekleyerek geçmesi için teşvik edin. Tünelin çıkışlarından birinin dışına bir oyuncak koyarak bebeğin oyuncağın peşinden gitmesi için teşvik edin. Bunu bir kez yapınca bebek defalarca denemek isteyecektir.

Örnekler böyle. Açıkçası ben mesela kraker oyunundaki krakere taktım. Yani evde kendiniz bebe bisküvisi yapıp onu koyacaksanız sorun yok tabii. Belki ağzına atamayacağı büyüklükte bir oyuncağı da bardağın altına koymak mümkün olabilir.

Bazen zorunluluktan bazen bir başka oyundan esinlenerek bazen de yaratıcılığımızdan kaynaklanan oyunları bir oyun blogu açarak paylaşsak ne güzel olur diye düşündüm şimdi. Belki benden önce düşünüp uygulayan olmuştur. Böyle bir blogtan haberi olan varsa beni de haberdar edebilir mi? Eğer yoksa bu fikre ne dersiniz?

15 Aralık 2008 Pazartesi

Pratik Mama Sandalyesi

Bundan birkaç ay önce mama sandalyeleri üzerine araştırma yaparken danıştığım, İstanbul’dan canım arkadaşım Ebru, 17 aylık kızı şekerpare Ayşegül için epey bir zaman önce pratik bir mama sandalyesi aldığını, artık her yere mama sandalyesi var mıdır diye düşünmeden gidebildiğini ve çok memnun olduğunu söylemişti. Bu önerinin üzerine uzuuuun bir zaman firi firi bu mama sandalyesini aradım ve nihayet yola çıkmadan önce buldum. Sadece ilave olarak narin poposu acır belki diye oturma kısmına emniyet kemerini engellemeyen küçük bir şilte koydum. Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere kızım çok rahat etti. Hatta masadaki her şeye el atabileceği fikrine bile kapıldı. Eğer bebeğiniz benimki gibi kendi kendine yiyip içmeye çok meraklı ise evde veya misafirlikte kullanırken sandalyenin altına geniş bir örtü sermekte fayda var. Eveeet, böylelikle minik mucize Arda’nın annesi sevgili Burcu’nun blogunda bu ürünle ilgili olarak sorduğu sorulara da denemiş, kullanmış ve memnun kalmış biri olarak gönül rahatlığıyla cevap vermiş oluyorum. Gayet güvenli, taşıması kolay, hafif ve adı gibi pratik bir ürün. Evde değil ama seyahate veya restorana giderken kullanmak üzere herkese tavsiye ederim.

14 Aralık 2008 Pazar

Kızımın Bayram Hediyeleri


İstanbul’a yola çıkmadan önce Hamarat Anne’nin blogunda görüp çok beğendiğim eşekçik ve çıngıraklı kaplişi annemlerin adresine sipariş etmiştim. Sabahnur sağolsun, müthiş bir hızla hemen ertesi gün kargoyla göndermiş. Vardığımızda evde bizi bekliyorlardı. Bir oyuncak bu kadar mı güzel olur? Üstelik bir değil iki tane. Sabahnur nasıl özenle örmüş, paketlemiş, içine de güzel bir kart yazmış. Bayıldım bayıldım. Kızıma vermek ve tepkisini görmek için bir heyecan bayramın ilk gününü bekledim. Hani bayram hediyesi diye vereceğim, sanki çok anlayacak yaştaymış gibi. Fakat bizim ailede ne mümkün? Kızım bayram diye her gün ayrı bir hediye aldığından (bkz.yukarıdaki fotoğraflar) –ki bunlardan biri teyzesinin hediyesi konuşan köpek ve ayrı bir yazı konusudur- babasıyla benim hediyemiz en son güne kaldı. Kızımın tepkisi hakkında bir şey yazmıyorum, fotoğraflar her şeyi anlatıyor zaten. Tekrar tekrar teşekkürler Sabahnur!

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails