
Geçtiğimiz iki haftanın BEO etkinliğinin bir bölümünü bayram haftasında İstanbul’da yapmıştık. Fotoğrafta gördüğünüz küçük yastıkları sanırım yine bu blogta yer alan bir aktivitede görmüştüm ve fikir çok hoşuma gitmişti. Ben de İstanbul’a gider gitmez bir ahbabımızın terzi olan eşine daha önce ayırdığım farklı dokulardaki kumaş parçalarını ve ölçüyü verip bu yastıkları dikmesini rica etmiştim. Aslında küçük meleğim yaklaşık 5.ayından itibaren bilhassa farklı kumaş dokularına karşı özel bir ilgi gösteriyor. Oturduğu koltukların kumaşları, ağzını sildiğim tülbent bezler, kurulandığı havlular, benim ya da babasının üzerindeki giysiler. Dikkatle ve yavaşça ellerini gezdiriyor. Bu küçük yastıkları da tek tek eline alıp uzun uzun inceledi, evirdi çevirdi, sıktı, birbirlerine vurmaya ve elinde sallamaya çalıştı belki bir ses çıkar umuduyla ve tabii en sonunda tadına baktı. Fakat enteresan olan şey bir süre sonra yastıkların en kabarık dokulu olanlarını yanında tutup diğerlerini kenara koymasıydı.
Soğuk, ılık, sıcak deneyini ise mutfakta ben yemek yaparken ve elime aldığım ve/veya yaptığım her şeyi tek tek söylerken (köftenin içine koyduğum kimyonun miktarını bile söylüyorum, gerisini siz düşünün artık!) defalarca yapmıştık.
Bir de yine mutfaktayken mama sandalyesinin tablasına sırayla küçük bir plastik şişe, metal kapağıyla birlikte küçük bir cam kavanoz, küçük bir ahşap çerezlik ve küçük seramik bir sütlük koymuştum. Yine her zamanki inceleme, anlama hallerini takındı ve çok ciddi bir suratla hepsini teeek tek eline aldı, altına üstüne içine dışına velhasıl her yerine baktı. Birbirine vurup değişik sesler çıkardı ve içiçe geçirmeye çalıştı. Tabii yine ağzına götürdü ve kaşınan dişlerini sakinleştirmeye çalıştı. Bu aralar her şeye diş kaşıyıcı muamelesi yapıyor meleğim.




Bir kaç gün önce ağırbaşlı bebeğimiz Yiğit’in annesi sevgili Görkem blogunda, kışın ağırlıklı olarak evde vakit geçirildiğinden oyunların tükendiğini, yeni oyunlar bulmakta zorlandığını yazmıştı. Ben de tam o gün J. Silberg’in, Neden? Kitap Yayınevi’nden çıkan Bebek Oyunları kitabını almıştım. Görkem’in yazısına yorum yazarken de bu kitaptan iki üç tane oyunu kitap hakkında bir fikir vermesi için ertesi gün blogumda yazacağımı söylemiştim. Maalesef ertesi gün yazamadım. Sonra araya Ankara’ya dönüş hazırlığı girdi, dün akşam itibariyle artık buradayım ve ancak şimdi yazabiliyorum. Gorkicim, kusuruma bakma lütfen.
Kitapta 0-3, 3-6, 6-9 ve 9-12 aylar arası bebekler için 225 oyun var. Bazıları ya bizim zaten bildiğimiz ya da akıl etmesi çok zor olmayan oyunlar. Bazıları da (bilhassa ninni veya şarkı içerenler) sözler Türkçeye çevrildiğinde kafiye özelliğini yitirdiğinden ve melodiyi bilmediğimizden oynanma özelliğini yitiriyor. Ama yine de bir seçenek olabilir. Ben değişik olabileceğini düşündüklerimi seçtim.
Yaratıcılığı geliştirmeye yönelik İki Boru Oyunu : Tuvalet kağıdı ya da havlu kağıt rulosunu mikrofonmuş gibi yapın. Ruloyu ağzınıza doğru tutup bilindik bir şarkı mırıldanın veya bebeğin çıkarttığı sesleri taklit etmeye çalışın veya anonslar yapın “dikkat dikkat bebekler için mama vakti/oyun vakti veya uyku vakti”gibi. Bir ayakkabı kutusuna ruloların geçebileceği büyüklükte iki delik açın. Bebeğiniz ruloları deliklere sokup geri çıkartabilir.
Bebeğin el ve göz koordinasyonu için Krakeri Bul Oyunu: Bu oyun için üç tane şeffaf plastik bardağa ve küçük şekilli krakerlere ihtiyaç var. Bebeğinizi mama sandalyesine oturtun, bebek sizi izlerken; bardaklardan birinin altına bir kraker saklayın. Bırakın bebek krakeri bulsun ve yesin. İkinci ve üçüncü bardakları da oyuna ekleyin. Krakerleri nereye sakladığınızı bebeğinizin gördüğünden her zaman emin olun. Bebek krakeri her bulduğunda onu övmeyi unutmayın.
Bebeğin emeklemesine yönelik Tünel Eğlencesi: Bir koli kutusunun iki karşıt kenarını kesin. Kutuyu ters koyup bebeğinizi içinden emekleyerek geçmesi için teşvik edin. Tünelin çıkışlarından birinin dışına bir oyuncak koyarak bebeğin oyuncağın peşinden gitmesi için teşvik edin. Bunu bir kez yapınca bebek defalarca denemek isteyecektir.
Örnekler böyle. Açıkçası ben mesela kraker oyunundaki krakere taktım. Yani evde kendiniz bebe bisküvisi yapıp onu koyacaksanız sorun yok tabii. Belki ağzına atamayacağı büyüklükte bir oyuncağı da bardağın altına koymak mümkün olabilir.
Bazen zorunluluktan bazen bir başka oyundan esinlenerek bazen de yaratıcılığımızdan kaynaklanan oyunları bir oyun blogu açarak paylaşsak ne güzel olur diye düşündüm şimdi. Belki benden önce düşünüp uygulayan olmuştur. Böyle bir blogtan haberi olan varsa beni de haberdar edebilir mi? Eğer yoksa bu fikre ne dersiniz?