Yeni yıla, vakitsizlikten iki satır yazamadığım için zamanında bahsedemediğim buluşmaları, faaliyetleri ve bizde en çok iz bırakan olayları anlatarak, kısacası geçen yılın bir özetini yaparak başlayayım istedim, geciktim.
İlk olarak Yeşil Vadi’deki buluşmayla başlıyorum. Taa Haziran ayında bir cumartesi günü Burcu’nun önerisiyle Yeşil Vadi’ye gittik. Oraya vardığımızda Arda pusetinde etrafı inceliyordu. Meleğimle karşılaşınca ikisi de pek bir memnun oldular. Arda’yla Meleğim ilk tanıştıkları günden beri pek bir anlaşırlar zaten. Emre Jr. her zamanki gibi enerji küpü, Sibel’ciğim de sabırlı ve eğlenceli anne haliyle çok keyifliydi. Onların hemen ardından da yeni tanıştığımız Ayça ve maviş oğlu Demir geldi.
Bir gece önce aniden emeklemekten vazgeçerek ayağa kalkıp salonu bir boydan bir boya arşınlayan kızım önde ben arkada Yeşil Vadi’de ayak basılmadık yer bırakmadık. Bilhassa şırıl şırıl suların aktığı kanala benzer şeyin içindeki balıkları ve oyun parkında kaydıraktan kayanları seyrederken attığı kahkahaları duymak çok eğlenceliydi. Neredeyse bütün masalara gidip tatlı tatlı gülümsedi. Son olarak Yeşil Vadi’nin kalabalık bir anneler ve bebişleri grubu olarak gitmeye uygun bir yer olmadığını belirteyim.
Babalar Gününde yine arkadaşlarımızla birlikte Meşhur İskender’e brunch’a gittik. Çeşit bol fakat sanırım kalabalıktan dolayı servis biraz yavaştı. Arkadaşlarımızla epeydir görüşemediğimiz için hepimize iyi geldi. Güzel bir gün geçirdik. Kızım o gün LCW’den özel olarak aldığım üzerinde ‘Canım Babam’ yazan t-shirt’üyle pek bir şirindi.
Pakize’yle sabah sohbeti üzerine yazılacak bir şey yok, fotoğraf anlatıyor zaten. Kendi aralarında bir iletişim dili geliştirdiler ve gayet güzel anlaşıyorlar hatta Selin kedilerin nasıl sevileceğini o kadar iyi öğrendi ki eve gelen herkese bir kaç kere gösteriyor:)
Hayatımdaki en samimi üç arkadaşımı sorsalar biri Emel’dir, derim. Öyle çocukluğa dayanan bir eskiliği yok dostluğumuzun ama birbirimizi yirmilerin sonu otuzların başında bulmuş olmamızdan herhalde, çok sağlam ve pek nadide. Canım arkadaşımın biriciği, Yunus Ali’yle yaptığımız zeka pırıltıları saçan sohbetleri de ayrıca yazmam gerek.
Nihayet belli aralıklarla sabah git, toplantıya katıl, akşam dön şeklinde Ankara’ya yaptığı bir günlük seyahatlerinden birinde bir punduna getirdik de Ekim ayında evimizde bir akşam yemeği olsun yiyebildik. Yine eli kolu dopdolu, Ali’nin kitaplarını almış getirmiş. Meğer Selin doğduğunda verdiği, normalde hiç akla gelmeyen ama mutlaka her annenin alması gereken bir sürü lüzumlu eşyayı bir gün bana lazım olur diye nasıl sakladıysa, Ali’nin kitaplarını da Selin için öyle saklamış. ABC Kitabevi'nin Poldi karakteri çevresinde, Karşıtlar, Şekiller, Boyutlar, Dokular, Tadlar ve Kokular, Zaman gibi kavramların çok başarılı bir şekilde anlatıldığı "Benim İlk Kitaplarım" Dizisinden olan bu kitapları yavaş yavaş tanıtmayı planlıyorum ama şimdiden hepinize naçizane tavsiye ederim.
Blogumda daha önce de bahsettiğim arkadaşım Gülüş Kasım ayında doğum yaptı ve bir kızı oldu. Aylar önce benim blogumdaki listede görüp, Gülüş’ün bloguna girip, çok beğenip yorum bırakan Banu’yla Banu’nun yorumu üzerine, bloguna girip, çok beğenip yorum bırakan Gülüş, böylelikle yorumlar üzerinden yazışmaya başlayıp birbirleriyle tanışmak isteyince doğumdan yaklaşık 10-15 gün önce, bir Çıtır Simit buluşması ayarladık. Böyle hemen olmuş gibi yazdığıma bakmayın yine aylar geçti tabii, ayarlayana kadar:) Nihayet bir araya geldik ve güzel güzel sohbet ettik.
Bu sefer Barış’la Selin şahane bir uyum içinde oynadılar. Hele Selin’in hafifçe yüksek bir yerden -ona göre yüksek tabii:)-inemediğini gören Barış’ın elini uzatması, Meleğimin gülerek elini uzatıp inmesi ve sonra elele kazlara doğru yürümeleri vardı ki hakikaten filmlikti. Çok uzatmadan tekrar görüşelim dedik, hala görüşeceğiz:)
Aralık ayının güneşli bir cuma sabahında Yiğit, Ege ve Mira bize geldiler. Birlikte çok neşeli bir sabah geçirdik.
Günün en önemli hadisesi, tuvalet sorunun çoktan çözmüş olan Mira’yı tuvaletin tepesinde gören Selin’in o gün akşam üzeri kendi kendine gidip lazımlığa oturmasıydı. Bir kaç gün sonra Banu’nun bebeğime ne aldım, ne alsam’da tanıttığı potette’ten aldım. O gün bugündür üzerinde epey uzun bir zaman geçiriyor. (Bunu da ayrıca yazacağım. )
Uykusu gelen evinin yolunu tutunca öğle uykularından yeni vazgeçmiş olan Mira ve Selin başbaşa kaldılar. Mira’nın sevgili Hatice ablasıyla birlikte oynadılar, güldüler, çok eğlendiler. En kısa zamanda tekrarlayalım istiyoruz ama, kısmet...
Bizim için yılın son MyGym oyun saati çok önemli bir gelişmeye sahne oldu. Selin ilk kez kukla gösterisini seyretti. Genelde korkup soluğu trambolinin üzerinde alıyor ve kukla oynatılan tarafa hiç bakmıyordu. Neyse ki bu sefer eğitmenlerden birinin kukla oynatan kolunu gördü ve sorun çözüldü. Yavaşça diğer çocukların yanına gitti, oturdu ve gözlerini ayırmadan sonuna kadar güzel güzel seyretti. Sanırım kafasındaki bunlar nasıl böyle oynuyor muamması çözülünce rahatladı. Halbuki evde oynadığımızda kuklaları elimden alıp kendisi oynatmak istiyor:)
Aralık ayının en eğlenceli günleri Munise’min anneanne ve dedesi gelince başladı. Salona gelip sırayla bir anneannesinin bir dedesinin elinden tutup odasına götürdü, habire.
30 Aralık akşamı Gülannesinin gelmesiyle keyfi doruklara çıktı Meleğimin.
Yılbaşı akşamı birbirlerini öpe okşaya bir yemek yediler, anlatılır gibi değil.
Yılbaşı gecesi tek tek herkese hediyelerini verdi. Kendi hediye paketlerini açtığı yetmiyormuş gibi verdiği hediye paketlerini de açtı:) Almakta ve süslemekte geç kaldığımız mini çam ağacının etrafında dolanıp küçük süslerin düşüp düşmediğini kontrol ederken biraz büyük geldiği için kafasında tutmakta zorlandığı üzerinde küçük çanlar olan geyik şeklindeki tacıyla pek şirindi. Gecenin olayı Gülannesinden nasıl baloncuk yapılacağını öğrenmesiydi. Bitirene kadar üflemeye kararlıydı ama en sonunda yorgun düştü ve uyudu.
Yeni yıla nasıl başladığımızı, son günlerde neler yaptığımızı ve ne tür gelişmeler (krizler mi demeliyim yoksa?)yaşadığımızı da bir sonraki yazıda anlatayım.
Ne küçüklermiş yafuu...
YanıtlaSil