Hava çook pırıl pırıl güneşli olmadığı zamanlarda oturduğumuz sitenin çocuk parklarından hemen evin yanındakine gidiveriyoruz. Kısa süreli de olsa nefes alalım, biraz etrafa bakıp börtü böcek görelim, varsa çiçek koklayalım diye. Eve girince kıyamet kopuyor tabii ama o ayrı bir bahis konusu.
Geçen hafta içinde yine böyle bir havada parka gittik ama bu sefer fotoğraf makinesini yanımıza aldık. Eve dönüp fotoğrafları bilgisayara aktarınca, aynı parkta daha önce -sanırım 2008’in Kasım ayıydı- çektiğim ve bloga koyduğum fotoğraflarına bakıp, ‘ne kadar büyümüş meleğim’ deyip durdum kendi kendime. Önceleri bir çiçek veya bir ot gördüğünde büyülenmiş gibi dakikalarca seyrediyorken şimdilerde önce bize gösterip sonra acaba bu yenir mi diye denemeler yapıyor. Bunun burada ne işi var der gibi, fotoğraf makinesinin kabını evire çevire inceliyor.
Zaman ne çabuk geçiyor...
Geçen hafta içinde yine böyle bir havada parka gittik ama bu sefer fotoğraf makinesini yanımıza aldık. Eve dönüp fotoğrafları bilgisayara aktarınca, aynı parkta daha önce -sanırım 2008’in Kasım ayıydı- çektiğim ve bloga koyduğum fotoğraflarına bakıp, ‘ne kadar büyümüş meleğim’ deyip durdum kendi kendime. Önceleri bir çiçek veya bir ot gördüğünde büyülenmiş gibi dakikalarca seyrediyorken şimdilerde önce bize gösterip sonra acaba bu yenir mi diye denemeler yapıyor. Bunun burada ne işi var der gibi, fotoğraf makinesinin kabını evire çevire inceliyor.
Zaman ne çabuk geçiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder