18 Şubat 2009 Çarşamba

Birlikte Karar Verelim!

Hatırlarsanız epey bir zaman önce, bebeklerimizle oynadığımız oyunları yazıp paylaşabileceğimiz bir blog açma fikrini ortaya atmıştım. Fakat hemen ardından "Haydi Oynuyoruz" başlıklı bir site keşfettim. Her yaş grubuna uygun oyunların yer aldığı katılıma açık bir site. Bebeğinizle/ çocuğunuzla oynadığınız değişik bir oyun varsa siteye ekleyebiliyorsunuz. Sonrasında "Benimle Oynar mısın Anne?"nin aktivite linklerinin bu konuda iyi bir kaynak olduğunu gördüm ve aynı konuda bir çok site olmasındansa var olanlara katkıda bulunmak daha anlamlı olabilir diye düşündüğümden blog açma fikrini rafa kaldırdım. İki gün önce Sevgili Mummy’nin "Kırık Bacakta Son Durum" başlıklı yazıya gönderdiği yorumda bu fikrin akıbetini sorması üzerine ben de size sorayım, dedim. Bu konuda bir blog açalım mı? Böyle bir blogu katkılarınızla zenginleştirmemiz mümkün müdür yoksa bir süre sonra bütün iş, sıklıkla olduğu gibi blogu açanın üzerine kalır mı? Yeni oyunlar yaratmak konusunda yaratıcılığımızın sürekliliğine güvenebilir miyiz? Malum hepimizin adına insan yetiştirmek denilen çok mühim meşguliyetleri var.
Bu konuda sayfanın başında kısa bir anket sorusu göreceksiniz. 15 Mart 2009’a kadar oylarınızı gönderirseniz sevinirim. Sonrasında da sonuca göre hep beraber harekete geçeriz.

17 Şubat 2009 Salı

Kırık Bacakta Son Durum

Ben bütün bu oyalama yöntemlerini oturup yazana kadar kızımın alçısı çıktı bile. Geçtiğimiz çarşamba günü alçılı haliyle bile emeklemeye ve yürümeye pek meraklı olduğu için tedbir olsun diye doktoru alçıyı çıkartıp kısa bir atel yapalım, dedi. Alçıyı çıkartmak için kullanılan aletin sesi hala kulaklarımda. Bebeğim çok korktu ve çok ağladı. O kadar ağladı ki röntgen filminin çıkmasını beklerken yemeğini yer yemez hemen uyudu.
Maalesef o feci aletin etkisi bir kaç gün devam etti. Cuma günü vesikalık fotoğraf çektirmek için fotoğrafçıya gittiğimizde küçük odaya girmeyi reddederek ağlamaya başladı. Sanırım alçı odasına benzetti orayı. Tıbbi cihaz üreten ve geliştirenlere buradan seslenmek istiyorum. Lütfen bu aletin susturucu takılanından yapın, eğer yoksa biri icat etsin, rica ediyorum.
Yarım bacak atel dedikleri şey ayak tabanını ve bileğin arkasını tutan kısa bir alçı ve etrafının pamuklu bezlerle sarılıp bantlanması. Bu işlem yapılırken ağlamaya devam ediyordu biriciğim, gerisini düşünün artık. Daha eve dönüş yolundayken bandajın pamuklarını o minicik parmaklarıyla çıkarmaya başlamıştı, sıkıntıdan. Sonuç, cumartesi günü Mira’cığımın doğum gününde mama sandalyesinde yemeğini yerken bir şeyin uçarak yere düştüğünü gördük. Meğer üç gündür pamukları çekip çekip içini boşaltmış, ayağını güzel güzel sallarken, hooop yarım bandaj düşüvermiş.
O an yüzünde öyle bir rahatlama ve mutluluk ifadesi vardı ki, bir daha aynı bandajı yaptıramayacağımızı, düşeni de yerine takamayacağımızı ve en önemlisi Meleğimi rahat bırakmam gerektiğini anlayıverdim. Şimdi tutabilene aşkolsun, koltuk kenarlarında sıralamaya başladı tekrar.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Bacağı Kırık Bebekler Nasıl Oyalanır?

Burada bahsedeceğim oyalama yöntemleri her zaman ve herkesçe kullanılan yöntemlerdir. Yöntemler her bebeğin hoşlandığı şeylere, karakterine, kendi kendine oynama alışkanlığına ve tabii ki moduna göre küçük veya büyük farklılıklar gösterebilir.
Kod adından anlaşılacağı üzere MuniSe’m genelde sakin ve kendini oyalayabilen bir bebek. Düşünün ki ben bebeğimin tüm usluluğuna rağmen O’nu oyalamak için neler yaptığımızı yazma ihtiyacı duydum. Bir de çoşkun enerjiye sahip, dur durak bilmeyen bebekler böyle durumlarda ne yaparlar, anneleri bu durumla nasıl başa çıkar? Düşünmesi bile yorucu. Yine tüm kırıklar, hastalıklar, sıkıntılar bebeklerimizden uzak dursun diyerek başlıyorum.

İlk yöntem tabii ki kitap okumak. Remzi Kitabevi’nin Afrika Hayvanları, Kutup Hayvanları vbg. bir serisi var. Her sayfada çalılıkların, ağacın, buzdağının arkasındaki hayvanları buluyorsunuz. Biz bunu evimizdeki peluş hayvanlarla zenginleştirdiğimiz bir oyuna dönüştürdük. Ağacın arkasındaki zürafayı görünce evdeki oyuncak zürafasını gösterdim. (Kızımın ilk oyuncak hediyesi ve tanıyıp bilinçli olarak ilk gülümsediği oyuncağıdır zürafa Zarife. Yeri hepimiz için çok başkadır.) Buzdağının arkasındaki pengueni görünce peki bizim penguenimiz nerede diye sorarak pengueni önüne koyduk. Ayrıca inek, horoz gibi hayvanların seslerini de taklit ettik. Böyle böyle her gün bir çok defa bu kitapları okuduk. Bir kaç gün sonra zürafayı veya maymunu gördüğünde bulunduğu yerden etrafına bakarak bu oyuncaklarını aramaya başladı. Bulduğunda da almak için hamle yaptı, uzaktaysa bana kendi dilinde verir misin diye sordu. Şimdi artık kitaplarda bizde olan hayvanların olduğu sayfalara gelince etrafına bakınıyor veya o sayfaları atlıyor. Diğer sayfalardaki hayvanları gördüğünde mincik parmağıyla üzerine tık tık vurarak işaret edip yüzümüze bakıyor, hangi hayvan olduğunu söylememiz için.

İkinci yöntem, parmak kuklalar. İki ya da üç parmağımıza bu kuklaları takıp bebeğimizle veya birbirleriyle konuşturuyoruz. “Günaydın Selin, ben panda. Nasılsın?”, “Merhaba Selin, ben kaz. Yemeğimi bitirdim, oynamaya geldim.” gibi kısacık cümlelerle parmaklarımızı oynatıp sayısını hatırlayamayacak ve her cümleyi otomatiğe bağlayacak kadar çok kez söylüyoruz. Doğal olarak sonraki gün oyuna başlarken kuklalardan önce yanınıza kocaman bir bardak su alıyorsunuz.

Üçüncü yöntem, müzik çalan, ses çıkaran, şarkı söyleyen oyuncaklardan edinmeniz, eğer bebeğiniz bu tür oyuncaklardan hoşlanıyorsa tabii!

Dördüncü Yöntem, browni keklerinin paket kağıtlarını buruşturarak ses çıkarıp eline vermek. Bu kağıtlar ıslanınca yumuşamıyor ve ısırıp koparması mümkün değil. Elinde sıkıştırmaya çalışırken hem parmak kasları çalışıyor hem de çıkardığı hışır hışır sesi anlayabilmek için tüm dikkatini buna veriyor.

Beşinci yöntem, aynanın önüne oturtup vurduğunda aynayı kırmayacak ama ses çıkartabilecek plastik bir kaç eşya vermek. Bu kullanmadığınız bir plastik bardak veya küçük bir tahta kaşık olabilir. Bu yöntemi mutfakta yemek yaparken mama sandalyesine oturttuğunuzda da uygulayabilirsiniz. Çoook işe yarıyor.

Altıncı yöntem, peluş oyuncakları bebeğinizle konuşturmak. Bir oyuncağın ağzından ona kısacık bir masal anlatmak veya şarkı söylemek. Meleğim epeydir kendince konuştuğu için herhangi bir oyuncağını konuşturduğumuzda derhal sohbet moduna geçiyor ve anlatmaya başlıyor.

Yedinci yöntem, gün içinde bir kaç kere kucağa alıp her seferinde başka bir pencereden baktırmak ve etraftaki tüm nesneleri tek tek saymak. Arada bir pencere kenarında mama sandalyesine oturtuyorum. Ama dışarıyı kucağımdayken seyretmeyi daha çok seviyor.

Vakit bulursam devamı olacak...

7 Şubat 2009 Cumartesi

Meraklı Miniğin Hikayeleri 4

Tabaklar niye burada?
Meraklı Minik yine bir sabah, kahvaltısını edip günlük ev turlarına başlamış. Her zaman olduğu gibi ilk önce mutfağı ziyaret etmiş. O sırada annesi bulaşık makinasına tabakları koyuyormuş. Meraklı Minik önce şaşırarak ‘tabaklar niye burada’ dercesine annesine bakmış sonra da kuruyan çamaşırlara yaptığı gibi tabakları yerinden almaya çalışmış ama gücü yetmemiş. Bunun üzerine kapaktaki küçük su birikintisine uzanmış fakat su miktarı oynamak için yeterli değilmiş. Son çare olarak deterjan konulan kısmı gözüne kestirmiş ama uzanmış uzanmış, parmakları bir türlü oraya ulaşamamış. Yine kafasını kaldırıp annesine bakmış ‘ee, ben nasıl oynicaam ki şimdi bu makinayla’ der gibi henüz ne manaya geldiği annesi tarafından bile anlaşılamayan şeyler söylemiş. Sonra ev turu yaptığını hatırlamış ve koridora yönelmiş. O günden beri ne zaman bulaşık makinasının açıldığını duysa koşarcasına mutfağa doğru emekliyor ve makinanın içine bakmaya çalışıyormuş.

Bu yazıyı meleğimin bileği kırılmadan hemen önce yazmış ve fotoğraflamıştım. Daha fazla gecikmeyeyim, dedim. Bu çarşamba alçıyı çıkaracaklar. Son iki üç gündür rahat hareket edememesi dolayısıyla kızımın artık canına tak ettiğini farkettim. Bu akşam görülmemiş bir zıpırlıkla –ki kod adı MuniSe olan bir bebekten bahsediyorum, alçılı ayağıyla koşarcasına emekleyip ardımdan mutfağa geldi. Meraklı Miniğin Hikayeleri tüm hızıyla devam edecek gibi görünüyor:)

3 Şubat 2009 Salı

Bunların Hangisi Elmaydı Acaba?


Daha önce sevgili Gorki’nin isteği üzerine J. Silberg’in Bebek Oyunları kitabından bir kaç tane oyun yazmıştım. Kitabı okurken bizim alışveriş merkezlerindeki marketlere gittiğimizde yaptığımız şeyin soğuk sıcak versiyonunun, oyunlardan biri olarak yazıldığını gördüm. Kızımla yaptığımız şey gayet basit aslında. Eminim bir çoğunuz bunu zaten yapıyordur.
Markete gittiğimizde bir süre etrafı inceledikten sonra, meyve sebze reyonuna gidiyoruz. Ağzına atmamasına dikkat ederek, her bir meyve ve sebzeyi ama bilhassa az miktarlarda alınan ve kısa ömürlü oldukları için evde/dolapta uzun süre durmayıp hemen yapılanları, (mesela ıspanak, mantar gibi) tek tek ve belli aralıklarla ne olduğunu da bir kaç kez söyleyerek eline veriyorum. Epey bir vakit eviriyor çeviriyor. Soğutuculardan aldığım her ürünü adını söyleyerek eline verip (yoğurt hariç) eğer çok büyük değilse bir süre elinde tutmasına izin veriyorum. Cam kavanozda ve karton kutularda aldıklarımı içinde ne olduğunu söylerek sırayla eline veriyorum. Fakat yanlış anlaşılmasın, bunların hepsini aynı alışveriş gününde yapmıyorum tabii. Bütün bunları sindirebilmesi için her alışverişte iki veya üç tanesini yapıyoruz. Eğer hava soğuk diye alışverişe yalnız gitmişsem eve döndüğümde bebişimi mama sandalyesine oturtup mutfakta aynı şeyleri daha dayanıklı sebze ve meyvelerle yapıyor ve bunu 2-3 günde bir tekrar ediyoruz.
Bugün de aynı şeyi yaptık çünkü maalesef ayağı alçıya alındığından beri alışverişlere birlikte gidemiyoruz. Alışverişten dönünce onu yine mama sandalyesine oturttum. Kereviz, kabak, domates, elma ve armut koydum önüne sırayla. Fotoğraflarda gördüğünüz gibi çok ciddi bir iş yapıyormuş edasıyla her birini tek tek eline alıp inceledi. İşin komik tarafı her defasında, mesela domates ve elmayı tanıyor artık, sanki ilk defa görüyormuş gibi inceliyor.
Biz böylece epey uzun bir vakti birlikte, bir şeyler öğrenerek çoğunlukla da eğlenerek geçiriyoruz. Ben ne mi öğreniyorum? Büyümenin ne kadar zor olduğunu.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Bacağı Kırık Bebekler Nasıl Yıkanmalı?

Dün gece, yürümesine ramak kalmış, ayağı kasığına kadar alçıda bir bebekle hayat nasıl devam eder diye merak edenler ve başıma geldiğinde ne yaparım diyenler için, Meleğimle bu süreçte yaşadığımız, normal zamanda eğer şaşırtıcı bir şey yapmamışsa yazmaya gerek dahi duymadığımız bazı sıradan işleri -mesela banyo yapmak gibi- yazmaya ve ihtiyaç halinde tecrübeden doğan kullanılır bilgi haline getirmeye karar verdim. Allah kimsenin başına vermesin diyor, banyoyla başlıyorum.
Cuma akşamı Meleğimi ayağını alçıya aldıklarından beri ilk defa yıkama girişiminde bulunduk. Daha önceleri vücudunu silebildik sadece, fakat saçlarının bu kadar kirli kalmasına hiç alışkın olmadığından sanırım, kafasını, ensesini kaşımaktan bir hal olmaya başlayınca dedik ki bir daha deneyelim. İlk denememizde koli bandının çıkardığı sesten MuniSe’min ne kadar ürktüğünü unutarak ayağını naylon torbayla sararken bandı kullanma gafletinde bulunmuştum. Tabii ki sonrasında ayağını naylonla saramadığımız için yıkamaktan vazgeçmiştik. Sakinleşmesi de 10-15 dakikayı bulmuştu.
Önce banyo için gereken malzemeler listesini vereyim: Streç folyo, büyükçe bir naylon torba, çok ses çıkarmayan bant, kısa bir tabure, eline sığabilecek büyüklükte bir-iki tane banyo oyuncağı ve diğer banyo malzemeleri.
Bu sefer koli bandı değil, bildiğimiz normal bant kullandım. Fakat ondan önce alçıyı streç folyoyla biraz taşırarak sıkı sıkıya sardım ve sonra üzerine büyükçe bir naylon torba geçirdim. Eğer banyoda küvet varsa, küvetin içine yoksa duşun altına kısa bir tabure koymak işinizi çok kolaylaştırır. Meleğimi, babasının kucağına yüzü babasına bakacak şekilde fakat alçılı ayağı benim tarafıma gelecek şekilde oturttum. Böylelikle ayağına eskaza su gelecek olursa müdahale etme şansım arttı. Önce vücudunun alçılı ayak hariç her yerini duş başlığını kullanarak ılık suyla hafifçe ıslattım. Bu sırada bebişi biraz dik oturttuk ve önceden sabunlamış olduğum lifiyle sırtını sabunladım. Sonra babası biricik kızını kucağında gayet dikkatli bir şekilde hafifçe geriye doğru yatırıp bacaklarını mümkün olduğunca birbirinden ayrı, açık tutmaya çalıştı, ben de vücudunun ön tarafını bir güzel ovdum ve ardından hızlıca duruladım. Sıra başına geldiğinde babası bebişimizin kafasını biraz daha geriye doğru yatırdı. Bu esnada dikkatini dağıtmak üzere eline sığabilecek büyüklükteki banyo oyuncaklarından bir-iki tanesini tutmasını sağladım. Hızlıca iki şampuan yapıverdim. Kafasının aldığı eğim dolayısıyla hem bacağına su sıçramadı hem de yüzüne fazla su gelmedi. Bu sırada çok sevdiği bazı şarkıları peşpeşe söyledik. Dikkatlice tülbente ve havluya sarıp, oh bitti, çok şükür! nidaları arasında her zaman yaptığımız gibi biraz aynaya bakıp “banyo yaptım, tertemiz oldum” şarkısını söyleyerek banyodan ayrıldık. Bu tür istisnai durumlarda aynaya bakmak, şarkı söylemek gibi banyoda yapmaya alışkın olduğu ritüellerden vazgeçmemek gerekiyor. Bebeğin, aslında garip bir şey yok, yine her zaman ki gibi banyo yapıyorum işte, demesi lazım. Sonrasında yine yat kızım, dur kızım, bir saniye kızım lafları arasında apar topar giydirip, saçlarını taradık filan filan...
Burada önemli olan husus, anne ve babanın ya da banyoyu kimler yaptırıyorsa, ayağının durumu dolayısıyla, eyvah su kaçacak, alçı bozulacak endişesini ve gerginliğini bebeğe yansıtmaması. Sünger gibiler ve her türlü duyguyu anında farkedip müthiş tepkiler veriyorlar.
Cuma’dan beri temiz bir bebek olarak daha rahat ve mutlu mutlu oynuyor ama sanırım biz kızımızı vukuatsız bir biçimde yıkayabildiğimiz için O’ndan daha mutluyuz.

Haftanın Menüsü

Küçük bir hatırlatma yapayım dedim. Bundan böyle Haftanın Menüsü yeni yemek blogumda, bkz. Mutfak Muhabbetleri

Başka tarif yok mu diyenler için bkz. Haftanın Menüsü

Afiyet olsun!

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails