"Bir gün babamla birlikte çiftliğe gitmiştik. Orada inekler,
koyunlar, kuzular, tavuklar, horozlar, civcivler vardı. Sonra bir baktık ki
civcivlerden biri kayıp. Dört tane civciv olması gerekirken üç tane var. Bir
tanesi eksik. Ben hemen ormana doğru yürümeye başladım. Niye ormana doğru
yürüdüm biliyor musun? Çünkü çiftlik hemen ormanın kenarındaymış. Neyse, yolda rastladığım bütün hayvanlara
civcivi sordum. Görmediklerini söylediler.
Sonra bir mağaraya rastladım. Mağaradan içeri bir baktım ki ne göreyim? Civciv
yerine yarasalar. Yarasalardan biri yanıma geldi. Ona civcivi sordum. O da
görmediklerini ama bana yardım edeceğini söyledi. Birlikte civcivi aramaya
devam ettik. Ormanın içlerinde çok yüksek bir ağaca rastladık. Tam sırtımızı
dayayıp dinlenmeye başlamıştık ki, taa ağacın tepesinden cik cik diye bir ses
duyduk. Civciv ağacın tepesinde. Civciv oraya nasıl çıkmış diye sordum. Yarasa
yürüyerek çıkmıştır dedi. Ama civcivler ağaç tepesine yürüyemez ki! Peki ordan
nasıl inebilir dedim. Yarasa ben şimdi hop uçar yanına konarım. Onu aşağıya
indiririm ama sen benimle konuşmalısın. Biliyorsun ben körüm, göremem ama
sesini duyup yanına gelirim, dedi. Yarasa civcivin yanına uçtu. Civciv
yarasanın kanadına tutundu. Ben de yarasayla konuştum konuştum konuştum. Tam
aşağıya inerlerken civciv yarasaya tutunamadı, yere düştü. Tam o sırada ormanda yürüyüş yapan bir küçük
file rastladık. Civcivi sorduk, görmedim dedi. Birlikte aramaya başladık. Yürüdük
yürüdük yürüdük. Tam o sırada ağaçların arasında kutular gördük. Bunlar ne
böyle dedik. Yarasa o nedir? dedi. Göremiyor ya hani. Kutuların yanına gittik.
Kutulardan sesler geldi. Birinden cikcik diye bir ses, diğerinden mee diye bir
ses, diğerinden mööö diye bir ses. Yavru fil hemen hortumuyla kutuları açtı.
Bir de ne görelim kutuların içinden bir civciv, iki yavru inek –Annee, ineğin
yavrusuna ne denirdi? –Buzağı. Hah hatırladım, iki tane buzağı, üç tane kuzu çıktı. Hep
birlikte çiftliğe döndüler. Çiftlikte yavru file ot, yarasaya yumurta (?) ikram
ettiler. Hep birlikte dans edip şarkı
söylediler, çok eğlendiler. Sonra çok yorulmuşlardı, hemen uykuya daldılar.
–Anne, benim çok uykum geldi, ben artık uyuyorum." S.P.
Yukarıdaki masalı Selin 13 Kasım 2011 Pazar akşamı yatakta
yatarken bana anlattı.
Aşağıdaki masalı da 11 Ağustos 2010 günü Ayvalık'ta anlatmıştı. Selin'in anlattığı başı sonu belli ilk masalıydı. O dönem herkese ve herşeye isim vermeye başladığı dönemdi. Masaldaki hayvanların isimleri de bizzat Selin tarafından uydurulmuş ve uzun zaman çeşitli ve birbirine benzer masallarda aynen kullanılmıştır. Bu isimlendirme merakı hala devam ediyor. Öyle ki belgesellerde seyrettiği her hayvana isim veriyor hatta bazen birbirleri arasında akrabalık bile yaratıyor:))
"Timsah Ogg,
su aygıyı Asis, moos (mors) Amus, diyer timsah Gyibi ve yunus hop hop denizde oynamışyay.
Soona yunusa binip Akamon’a gitmişyey. Bi bakaaken fok göömüş kaaşıdan. Biidenbiye
bakaaken timsah Ogg göömüş foku. Moos çok kokmuş çünkü kayboymuş, yunusu takib
edeyken koşayak hop hop diye atyamış. Bi bakaaken hepsi bi ses duymuşyay.
Yakyaşmışyay, ıııııııı-ıııı-ııııııı diye şaakı söyeyen beyaz bayinayı
göömüsyey. Yanında da mami bayinayı göömüşyey. Bii de simit göömüşyey. Benim
simidim. Bana simidi taktıyay. Ben de yunusun sııtına bindim. Çok güzeydi." S.P.
Yuvaya giderken, gelirken arabada sürekli masal anlatmaya başlayıp bir türlü sonunu getiremeyen, her akşam en az üç kitap okutan, her lafa gayet mantıklı bir yorumu, her soruya çoğu zaman komik ama mutlaka uygun cevabı olan bir çocuk artık. Bir masalcı mı yetişiyor ne? Bekleyelim, görelim...pardon, dinleyelim.
ne tatlı bir masalcı o öyle:)
YanıtlaSilOyyy, bayıldım ama ben bu masalcıya :) Bizim kütüphaneye de gelip anlatır mı rica etsem :)
YanıtlaSilAma şimdi anasına bak kızını al değil mi bu durum?
YanıtlaSilTadı hala damağımda kırmızı çorapların. Kartanem, farklı olsa şaşırırdım ben.
harika bir masal bu Selin, tebrik ederim seni. Bugun gidip Bambinoya anlatacagim :)
YanıtlaSil