Meleğim 23 Eylül itibariyle artık kreşe başladı. Haftada üç yarım gün gidiyor. Her sabah hevesle kalkıp hazırlanıyor, güle oynaya gidiyoruz. Öğlenleri de eve dönmek istemiyor. Ben buuda yatıcaam, buuda kalıcam diyor. Eve dönene kadar akla karayı seçiyorum. Eve girer girmez uyumuucam deyip, azıyor. Neyse ki erken kalktığı için yorgun düşüp uyuyor. Bu genel durum tabii. Kreşe başladığı hafta hemen hastalandı ve artık bir klasik olan “kreşe başlayan çocuk o seneyi hasta geçirir” lafını ilgili ilgisiz herkesten duyar oldum. Yalnız bana söylenmeyen şey kreş çocuğundan sonra anne-babanın da hasta olduğuydu:) Ertesi hafta Selin’i iyileştirip tekrar kreşe gönderdik. O haftayı kazasız atlattık derken tekrar hastalandı ve bu sefer maalesef bizi de perişan etti. Karı koca acayip hastalandık. Hani tam yataklık hasta derler ya, öyleydik. Tabii ki geçmiş olsun demek için arayanlara, Teoman “hastayım, yataktayım”derken, ben “hastayım ama ayaktayım” dedim. Aaa, ne tuhaf! dediğinizi duyuyor gibiyim:)
Kronik faranjitim kudurarak kroniklikten kalıcılığa doğru adım adım ilerlerken ve neredeyse iki haftadan fazla beni uğraştırıp geçmemek için direnirken, yeter artık deyip geçen hafta pazartesi günü soluğu sağlık ocağında aldım. Antibiyotik, şurup ve ağrı kesici üçlüsü sayesinde 2-3 gün çok iyi hissettim kendimi. Taa ki perşembe akşamı ateşim çıkana kadar. Ben haftasonuna kadar toparlanırım diye ümit ederken pazar gecesi saat 3’e doğru ateşim ancak düştü, dört saatte bir aldığım ateş düşürücüye ve başka bir antibiyotiğe rağmen. Sonraki iki günü de ateşin sebep olduğu yorgunluğumu gidermeye çalışarak geçirdim. Çarşamba günü kontrole gittiğimde doktor “Beta virüsü kapmışsınız” dedi. Şoke oldum ve bir anda “peki ya Selin?” diyen sesimi duydum. Resmen iradem dışı konuşmuşum. Soru sorduğumu farkında değildim. “Hastalansaydı sizinle birlikte hastalanırdı. Çocuklar büyüklere nazaran daha dayanıklılar bu virüse. Yetişkinlerin beta virüsü geçirmesi daha yıpratıcı ve daha yüksek ateşli oluyor”dedi. İçime su serpti veee... 5 gün iğne verdi. Bugün ikincisini yaptırdım. Çok daha iyiyim tabii.
Bu arada en hayret verici gelişme, Selin’in evde burnumun dibinden ayrılmayıp, gece gündüz boynuma sarılıp sarılıp uyumasına ve hatta gece de ısrarları üzerine bizimle yatmasına ve tabii durup durup “bi öpiim hemen iyileşiysin annecim” demesine rağmen hastalanmamasıydı. Tamam, arada bir nükseden ve sadece bir gün süren hafif bir burun akıntısı ve günde iki kereyi geçmeyen kuru öksürüğü var ama o kadar.
Bu süreçte doğal olarak gayet halsiz ve durgun göründüğüm için ve sesim de Grace Jones’tan hallice çıktığı için, Selin’in yumuşacık ve şefkat dolu bir sesle “iyii miisin annecim?, hasta mıısın annecim?” diye sorular sorması içimi eritti. Yalnız itiraf ediyorum, bu soruların üstüste en az 7-8 kere filan sorulunca yarattığı bayıcı etkiden ancak sabır taşına dönüştüğümü hayal ederek kurtulabildim:)
Aslında tabii hata bendeydi. Geçen sene Ayvalık’ta yaz ortasında beni perişan eden faranjitten kısa sürede kurtulmamı sağlayan o mucizevi şeyden, evdeki bayatladığı bizim buradaki aktarda da kalmadığı için kullanamadım bu sefer. Bu mucizevi şey ne mi? O da başka bir yazı konusu olsun:)
Not1: Yazmak iyi geldi.
Not2: İkinci resimde Selin komşumuzun kedisi Şeker'e kreşe başladığını anlatıyor:)
Çiğdemcim;
YanıtlaSilçok çok geçmiş olsun. Ben de Ela 3 aylıkken beta gecirmistim de Ela'ya geömemişti hem de ne beter birsey oldugunu bilirim.. Seni arayıp gecmis olsun bile diyemedim cok kotu bir arkadasım. lütfen evdeki yogun gundemime ver.. operim. umarım bu sene gorusuruz:)
Tek iğnenin bile seni ayaklandırmasına sevindim Çiğdem'cim...
YanıtlaSilBu arada anlatmam lazım... Şeker ile bizde tanıştık. Mira ona arkadaşı Selin'lere oynamaya gittiğini, Selin'nin annesinin de Çiğdem olduğunu, orada armutlu kek yiyeceğini, keki de kendisinin yaptığını uzun uzun anlattı. Selin'in muhabbetini de düşünebiliyorum. Ah Şeker'in dili olsa diyeceğim :)
Cok gecmis olsun. Umarim en kisa zamanda hastaliktan geriye hicbir sey kalmaz.
YanıtlaSilHangi kresi sectiginizi sorabilir miyim?