5 Mayıs 2010 Çarşamba

İstanbul Günleri 2

İstanbul günleri bu sefer Selin için çok eğlenceli geçti. En son Eylül ayında gittiğimizde Deniz daha tam yürüyemiyordu. Aradan geçen sürede yürümeyi bırakın koşmaya ve bayağı bayağı futbol oynamaya başlamış. Bir de acayip dillenmiş, gerçek bir papağan. Her duyduğunu söylüyor, sonra da unutmayıp doğru yer ve zamanda kullanarak bizi dumura uğratıyordu. İlk gittiğimizde Selin’e bıdır bıdır bir şeyler anlatıyor, arada da sorular soruyordu. Baktı Selin cevap vermiyor, kafasını çevirdi ve gayet yüksek bir tondan “Selin, konuş!” dedi:) Hoş, nazlı kızım ancak bir iki gün sonra mır mır bir şeyler söyledi ama yine de bu durum Selin’in işine yaradı tabii. Alışma devresi bitince Meleğimin dili acayip açıldı.
Koridorda Ahmet dayılarıyla futbol oynarken Deniz ‘gooool’ diye bağırıp bağırıp kendini yerlere attı. 3 dakika sonra Selin’i de topa vururken ve yerde ‘gôôôl' diye bağırmaya çalışırken gördüm. Kibar ya, sesli harfleri inceltmeden söylemediği gibi bağıramıyor da:)
İlk iki buluşmalarında Deniz Selin’i ittirerek kendine yol açarken veya elindekini almak için gayri ihtiyari vururken Selin de ağlamaya başlıyordu. İki gün sonra bir baktık, Selin tırnaklarını çıkarmış (gerçekten, şaka yapmıyorum) Deniz’in suratını tırmalıyor. Sonunda bir şekilde anlaştılar ve kalan günlerini çok ufak müdahalelerimizle can ciğer kuzu sarması şeklinde geçirdiler. Selin şimdi sabah akşam “kaadeş Deniz” diyerek sayıklıyor. Deniz de durup durup gayet üzgün bir sesle “Selin Ankaya’ya gitti” diyormuş.
Büyük ablamlara ilk gidişimizde hava biraz bulutluydu ve bahçeye çıkmaları mümkün olmadı. Önce Deniz, Selin’e kargaları gösterdi, sonra biraz birbirlerini hırpalayıp, uyudular. Uyanınca bu sefer Deniz’in odasında oynadılar. Doğal olarak Selin neye elini atsa Deniz istiyor, Deniz neyle oynasa Selin de oynamak istiyor. En sonunda ikisini de yatağa çıkarıp önlerine paylaşamadıkları oyuncağı koydum ve sen şu tuşlarla sen de şunlarla oynayabilirsin diyerek aralarında bölüştürdüm. Sonuç şahaneydi, 20 saniye kadar birlikte oynayabildiler:)
Sonraki buluşmalarında artık iyice birbirlerine alışmışlardı. Pisi kedisini ve Kitty’sini kimselere vermeyen kızım Akvaryum’a giderken Deniz’in elinde oyuncak olmadığını görünce hemen Kitty’sini uzattı:) Çok duygulandık, “ayy canııım!” tepkisi verdik ve olay bitmiştir, dedik.
Bu gidişimizde de bahçeye çıkmak ve içeri girmek konusunda epey bir mücadele ettik Selin’le. Önce bahçedeki kurumuş yaprakları su dolu büyük bir yoğurt kabına tek tek attı. Kesmedi, çiçekleri suladı. İçinde çiçek olmayan toprak dolu saksılara bile su döktü. Hem bahçeyi hem de kendini sular içinde bıraktı. Bir ara bulutlar güneşi kapatıp havanın rengi griye dönünce biraz üşüdü de “biyaz soûk, üşüdü, yêni blûz giy (biraz soğuk oldu, üşüdüm, yeni bluz giyeyim)” dedi ve nihayet eve girdik.

Devamı var... Turkuazoo ve Dolphinarium'da... Üstelik bol fotoğraflı ve videolu...

1 yorum:

  1. Minik Kuzim Selin İstanbuldayken Oğluş Deniz çok mutluydu. Halen de hemen hemen hergün "anne, Selin gitti, Çiğdem gitti" diye özlemle sizi anmaya devam ediyor. Fotoğraflara Deniz'le birlikte baktık ve çoook beğendik.
    Yasemin

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails