28 Temmuz 2009 Salı

İstanbul Günleri...

Bir önceki yazıda bahsettiğim bu film İstanbul’da da aynen devam etti. 2 Temmuz günü Munisem, ablam ve ben İstanbul’a gitmek üzere yola çıktık. Kızımla geçirdiğimiz en eğlenceli yolculuktu. Perdenin arkasına gizlenerek suratımı şekilden şekile soktukça tüm otobüs Meleğimin kikirdemeleriyle inledi. Sonrasında da yorulup kucağımda uyuya kaldı.
İstanbul’da bizi bebeğimin annenannesi ve dedesi karşıladı. İkisinin ellerinden tutarak eve doğru mutlulukla yürüdü. Kapıya gelince içeri girmemek için biraz mızıldadı ama babam onu kucağına alıp biraz gıdıklayınca unuttu, gitti. Ertesi sabah çok erken bir saatte yeğenim Yalçın’ın eşi Ece geldi. Her sabah olduğu gibi gülerek uyanırken karşısında Ece’yi görünce önce şaşırdı sonra da yanaklarını okşamaya başladı. Daha sonraki günlerde bu sevgi ciddi bir düşkünlüğe dönüştü tabii. Öyle ki Ece kısa bir süre için bile evden ayrılacak olsa kıyametler koptu. Aynı gün bahçede kahvaltı yaptıktan sonra bütün çiçekler ve bitkilerle tek tek tanıştı. Fesleğeni okşamayı ve elini uzatıp koklatmayı öğrendi.
Öğleden sonra gelen yeğenim Yasemin’in oğlu Deniz’i, yanaklarını okşarken ciciş ciciş diyerek sevdi. 10 saniye aynı yerde duramayan Deniz’le oynadı, kan ter içinde kaldı. Ertesi gün Deniz’le annesi yine gelince sevinçten ne yapacağını şaşırdı.
Bir hafta sonra bu sefer biz Yasemin’lere gittik. Deniz’le havuz sefası ve uyku sonrası yatak keyfi yaptı.
Ardından bahçeyi keşfe çıktı. Biber, fasulye, domates ve papatyalarla tanıştı.
Ertesi gün dedesiyle birlikte kanepede yanyana oturup gazeteleri incelediler.
Oturduğu yerden bahçe süpürme tekniğini geliştirmeye çalışması, daha ziyade yolculuklarda kullandığım su bardağını boş damacanaya kapak yapması, İkea’da oyuncakları görünce kendini kaybedip beni bile unutması ve tabii yorulup yine pusette uyuya kalması, Amerika’da yaşadıkları için uzun zamandır göremediğim kuzenim, ailesi ve diğer kuzenimin ailesiyle biraraya gelmemizi sağlayan Öğretmen Evi’ndeki akşam yemeğinde, pistte dans edenlerin arasına dalıp her birinin ayak hareketlerini hafızaya kaydedip aynısını yapmaya çalışması ve bunu yaparken herkesi kendine hayran bırakması, Gülannesinin aldığı kahve takımıyla hepimize tek tek kahve ikram etmesi ve sonra kendisinin de içermiş gibi yapması, doğum günümü yıllar sonra arkadaşlarımla kutlamak üzere gittiğimiz geniş bahçeli restoranda, gördüğü her çocukla oynayıp her masaya gülücük atması, çikolatalı pasta geldiği anda hemen kucağıma tırmanıp koca bir dilimin yarısını kendinden geçerek nefes bile almadan götürmesi, İstanbul gezimizin en çok akılda kalan sahneleriydi.
Sırada Büyükada’da geçirdiğimiz 3-4 gün var ki, o günleri ayrıca yazacağım.

3 yorum:

  1. Bu kadar beklettiğine değdi şekercim.Ne güzel resimler!Selin prensesimin mutluluğu burdan bile anlaşılıyor.Büyümüş de sanki bu son 1 ay içinde.Yürüme işini de ilerletmiş, çok sevindim:)

    YanıtlaSil
  2. Hey sayfanın başındaki resim ne kadar harika olmuş öyle. Munisecik, mavi elbisesiyle bir içim su olmuş. Öpüyoruz ikinizi...
    Umur & Ada

    YanıtlaSil
  3. O resime ben de bayıldım. kız çocuğunu giydirmesi de pek bir güzel oluyor.

    ne güzel gezmişsiniz. hep diyorum ya tam bir melek bebek selin. hiç üzmemiş seni maşallah.

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails