3 Şubat 2011 Perşembe

Evde Yaşanan Yuva Krizi

Her şey 23 Ocak Pazar akşamı başladı. Bütün gün “kendimi hiç iyi hissetmiyorum” dedim ama yine de ayaktaydım. Ertesi gün Selin’in doğum günüydü ve kreşte bir küçük kutlama yapılacaktı. Ben de Selin’in yaş grubunda az sayıda çocuk olduğu için evde bir pasta yapmaya karar verdim. Fakat maalesef, Selin sabah yataktan kalkmayıp “gitmiceeem, okuya gitmek istemiyoyum, atık oyayı sevmiyoyum” diye ağlamaya başladı. Zar zor kahvaltısını yedirip giydirdim ve evden çıktık. Kreş eve yürüme mesafesiyle 1,5 dakika uzaklıkta hem de Selin’in adımlarıyla. Kreşin kapısına geldik, kıyameti koparıyor, gitmiiceem diye. Elimden kurtulup eve doğru yürümeye başladı. Merdivenin oraya geldi beni bekliyor. Ben de kreşin önündeki ağacın arkasına saklandım, arada bir seslenerek gelmesini istiyorum. Tam ikna oluyor galiba derken hafif şiddette yağmur başladı. Atkısını çıkarmış, boynu meydanda, içli içli ağlıyor kapıda. Eve döndük mecburen. Zaten hasta mı oluyorum diyerek kendimi dinliyorum ve dinledikçe canım sıkılıyor. Bir de bu okul krizi baş gösterince iyice demoralize oldum ve çılgın başağrısı yetmiyormuş gibi her tarafım lime lime, ağrımaya başladı. Gerçekten değil kolumu, parmağımı kaldıramadım.

Yuvaya karşı böyle bir tepki oluşturmasının çeşitli sebepleri var tabii. Önceleri tipik mutlu çocuk hallerindeydi ve ne zaman tepki verecek diye bekliyorduk hatta o kadar abartmıştı ki öğlenleri onu almaya gittiğimde “ben buyada uyumak istiyoyum, eve gitmek istemiyoyum” diye ağlar olmuştu. Tam yılbaşı öncesi ne zamanki yuvaya kendi istediği zamanlarda değil de belli günlerde gittiğini fark etti, hadiseye uyandı. Tam istediği gibi 3 yarım günden 3 tam güne geçiş yapmıştık ki beklenen kriz nihayet başladı.

Kreşteki öğretmeniyle konuşurken Selin’in okula girdikten yaklaşık 15 saniye sonra ne beni aradığını ne de ağladığını öğrendim. Bunun üzerine hafiften bir “küçük parmağımda oynatırım” oyununa geliyorum hissine kapıldım ve aniden içimi bir kararlılık duygusu kapladı. O gün akşam üzeri Selin’le birlikte (gündüz uykularına birlikte yatmayı bırakalı epey oldu) yattık ve ben tam 3,5 saat sonra kalkabildim. Bilenler bilir ben gündüz uyuyamam, hasta değilsem eğer. Hemen akşam sinüzit ilacımı aldım. Sabah çok daha iyi ve bir gün öncesinden dolup taştığım kararlılıkla kalktım. Selin’le çok az konuşarak ve hatta hiç ikna etmeye çalışmayarak kahvaltı, diş fırçalama, giyinme safhalarını geçtik ve evin kapısının önüne geldik. Tam çıkacağız gene aynı numarayla ağlamaya başlayınca kucakladığım gibi kreşe kadar kulağına sürekli “seni çok seviyorum bebeğim, okuldayken seni çok da özlüyorum bebeğim ama biliyorum ki orada çok eğleniyorsun” diyerek karga tulumba götürdüm, öğretmenine teslim ettim ve geriye bir kere bile bakmadan hemen çıktım. 10 dakika sonra öğretmeni arayıp içimi rahatlattı. Ben kapıdan çıkar çıkmaz susup botlarını çıkarmış ve gülerek arkadaşlarının yanına koşmuş. Bütün gün de acayip eğlenmiş. O rahatlıkla doğum günü pastasını keyifle yaptım ve fotoğraf makinesiyle birlikte kreşe bıraktım. Selin’in gittiği yuvada o yaş grubundaki çocukların kreşteki doğum günlerine anne-babaların katılmasını pek istemiyorlar. Çocuklar anne-baba olmayınca dilediklerince oynuyorlarmış. Biz de peki dedik, cumartesi günü Ada’yla birlikte doğum günü partisini evde yapmıştık zaten.

Ertesi gün küçük bir deneme daha yaptı ama baktı ki ben mıy mıy muamelesi yapıyorum, güzelcene kalktı, hazırlandı ve yolda “ben okuyumu çok seviyoyum anne” lafını üstüste 20 kere filan söyleyerek içimi baydı. Okula gülerek girdik.

Sonraki iki gün ne kalkmakta ne evden çıkmakta ne de okula girmekte zorlandı amaaaa...
Cuma öğlene doğru (ben evde değildim) yuvadan arayıp “Selin’in ateşi yükseldi” demişler. Teoman gidip almış. Ardından bana telefon etti “Selin yanıyor” diye. Hala Selin’i toparlamaya çalışıyoruz diyerek şimdilik bitireyim. Devamı sonraki bir yazının konusu olsun.

4 yorum:

  1. Aaa, cok gecmis olsun. Bizim de basimiza geliyor bu tarz durumlar, ilk sene ekstra oluyor.

    Cok guzel cozumlemissiniz olayi, hayran kaldim :) Ve de 1,5 dakikalik mesafede kres, dondurmali browniedir diyorum ;) (Sam'da kayisi nasil oluyor bilmiyorum ama bu tatlinin denginde bir etki birakiyordur diye tahmin ediyorum :P)

    Ve devamini bekliyorum, merakta birakmayin...

    YanıtlaSil
  2. geçmiş olsun umarım şimdi daha iyidir. Merakla bu kreş maceralarını okuyorum blog yazarlarının zira bizde o döneme doğru hızla ilerliyoruz. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. ah çok geçmiş olsun:(:biz de hastayız umarım çabucak torlanırsınız siz de:)

    YanıtlaSil
  4. çok geçmiş olsun, kreş maceralarınızı dinledikçe seneye neler yaşayacağımızı görür gibi oluyorum. bi biz hasta bi siz, bu kadar yakındayken bir daha gorusebilicekmiyiz bakalım

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails