30 Aralık 2010 Perşembe

2010'un Z Raporu

Şimdiii, en başında uyarıyorum. Çok uzun bir yazı bu. E, kolay değil tabii...Koskoca bir yılın kimi zaman vakitsizlikten kimi zaman tembellikten kimi zamanda ruh halimden kaynaklanan sebeplerle yazılamayanlarını veya yazılmış olup tekrar hatırlanması gerekenlerini toparladım. Yazarken ben dağıldım, o ayrı. Başlıyorum...
Ocak ayında;
• Selin karla tanıştı ve hiç hoşlanmadı.
• Doğum gününün ne olduğunu anlamaya başladı.
• Bıçak kullanmada çok başarılı olmasa da her şeyi kendi kendine yiyebilir hale geldi.
• Babasının kahverengi beresine aşık oldu, her akşam kafasına takıp uyuyana kadar çıkarmadı. Valla çıkartmamakta çok haklıydı, o kadar yakışmıştı ki...
Şubat ayında;
• Epey bir süre devam eden banyo kabusu nihayete erdi.
• Tuvalet alışkanlığı edindirme gayreti yüzünden banyoyu oturma odasına çevirdik.
• Her an patlayabilir endişesiyle balonlardan korkar hale geldi.
• Müzik derslerine başladı ve sıklıkla her şeyle müzik yapılabilir düşüncesini kulaklarımızı mahvetmek pahasına kendince ispatladı.
• Kendimize “yoksa ressam mı olacak?” diye sorduracak kadar çok resim yapmaya ve evin bütün duvarlarını tuval zannetmeye başladı.
Mart ayında;
• İlk defa tiyatroya gitti, çok eğlendi. O günden sonra doğal olarak tiyatro lafını her duyduğunda hemen gidelim moduna giriyor.
• Calliou’yu seyretmeden gün geçirmez oldu.
• Dolaplarda ne kadar tencere, tava vs. varsa hepsini ortaya çıkartmak şeklinde süre gelen mutfak eğlenceleri yavaş yavaş “anneme yaydım ediyoyum”a dönüştü.
• İlk defa kızımızı bir akşam iki saatliğine büyük anneannesine bırakıp sevgili arkadaşım Bişeng’in resim sergisinin açılışına gittik.
• Hello Kitty yeni takıntısı oldu. Öyle ki donlarında bile Hello Kitty olsun diye tutturdu ve bu durum hala devam ediyor.
• Henüz daha pusetinde dolaşırken tanıştığı ikizler Aral ve Ilgaz’la, bize geldikleri bir akşam tüm oyuncaklarını paylaşarak gözlerimizi yaşarttı.
Nisan ayında;
• Aralık ayından beri çişini söyleyip son dönemde kakasını da lazımlığa yapıyordu. Sadece geceleri uyku donuyla yatırmaya başlamıştım. Ama İstanbul’da Deniz’in altının bağlandığını görünce değil kakasını lazımlığa yapmak çişini bile söylemez oldu. Tuvalet alışkanlığıyla ilgili her şeye sil baştan başladık.
• İstanbul’da dolu dolu günler geçirdi. Dolphinarium ve Akvaryum’a yaptığımız ziyaretler aylarca dilinden düşmedi. Tanıdık tanımadık gördüğü herkese beyaz balina gibi şarkı söyledi ve hemen ardından “mors bizi ıslattı, yunuslar çok hızyıydı” dedi.
• 23 Nisan için Montessori e-grubunda düzenlenen resim etkinliğine heyecanla katıldı. Kendisine gönderilen resimlere bakıp bakıp “bu bana geydi, benim”dedi.
• Yurtdışında yaşayan arkadaşımız Müge için Komşu Restorant’ta verilen yemek davetine mecburen birlikte gittik. Selin’in o geceki eğlenceye katılımını ve gösterdiği performansı, ileride ‘alemlere akma’ konusunda pek sıkıntı çekmeyeceğinin işareti olarak aklımın bir köşesine not ettim:)
Mayıs ayında;
• 1 Mayıs’ı havanın da yardımıyla günün anlam ve önemine uygun biçimde ODTÜ’de papatyalar arasında geçirdik.
• Babamızın işi dolayısıyla gittiğimiz Turunç ve İzmir’de, biraz takırdamış olsak ta çok güzel günler geçirdik. Selin’in ‘alemlere akma’ potansiyeli İzmir’de arşa vurdu.
• Havaların ısınmasını fırsat bilerek balkonda bol sulu aktiviteler yaptık ve tabii ben bunları Haydi Oynayalım blogunda yayınlamaya fırsat bulamadım.
• Yangın merdivenimizde yuvalayan bir güvercinin yumurtlamasını, günlerce kuluçkaya yatmasını, yavrunun yumurtadan çıkışını ve biraz palazlanıp yuvadan ayrılışını gün be gün belgesel tadında seyrettik. Büyük şehirde yaşayan bir apartman çocuğu için hatta benim için bile müthiş bir deneyimdi.
• Anneler günü brunch’ında masada en fazla 5 dakika oturabilmesinden hareketle ve tabii baharın etkisini de göz önüne alarak, 2 yaş sendromunun “galiba poposunda çivi var” dönemine girdiğimizi fark ettik.
• Kardeş bilip küçülen neyi varsa “bunu Assı’ya hediye edeyim” diyerek ayırdığı eşyalarını verme bahanesiyle nihayet Aslı’yı görmeye gittik. Tabii biz gidene kadar Aslı artık 7 aylık olmuştu. Anlaşıldığı üzere sadece Selin’in poposunda çivi var:) 
Haziran ayında;
• Umur, Esra, Neslihan ve ben Çayyolu’ndaki Marmelatte Cafe’ye gittik ve çocuklarımız yüzünden gördüğümüz muameleyi protesto ederek bir daha gitmemeye karar verdik.
• Selin dişlerini fırçalarken diş macunu kullanmaya başladı. Dişlerindeki sararmanın 2-3 gün içinde kaybolduğunu gözlemledik. Mucize gibiydi.
• Nurturia’nın babalar günü fotoğraf yarışmasına katıldık, diğer babaların fotoğraflarına baktık, bayıldık!
• Alternatif Anne’nin yayına başlamasını kutlamak ve diğer yazarlarla tanışmak üzere Papazın Bağı’ndaki buluşmaya katıldık. Evet, oradaki yemek tariflerini ben yazıyorum. 2011’de tematik yazılar da yazacağım.
• Ankara’ya geleli 4 yıldan fazla olmasına rağmen lise arkadaşlarımla ancak Haziran ayında görüşebildim. Gece yarısı ani bir kararla şehrin öteki ucunda buluştukları bara gittim ve sabah karşı döndüm.Yıllar sonra yapabildiğim bu çılgınlık sahiden de iyi geldi.
• Yakın arkadaşlarımız Erdil’lerle, Tenes Restaurant’ta brunch’a gittik. Daha önce kışın akşam yemeği için gittiğimizde balık yemiş ve çok beğenmiştik. Bu sefer de bahçesinde kahvaltı ettik ve yine çok beğendik.
• Ankara’da ilk defa bu mevsimde kısa fakat çok yoğun bir dolu yağışına şahit olduk.
• Mutat İstanbul ziyaretimizi yaptık. Bu sefer Meleğim yaz tatilinden önce babaannesi ve Sina dedesiyle görüşüp biraz da olsa hasret giderdi. Kızımın gizli bir kokoş olduğundan şüphelenmeye başladım.
• Club Ali Bey’de hepimize çok kısa gelen harika bir Belek tatili geçirdik. Tesisle ilgili yazdıklarımı vaktinde yayınlamayı beceremeyince ‘kısmetse 2011 baharında yayınlarım’ diyerek bekleyen yazılar dosyasına kaldırdım. Kısaca; pahalı bir tesis olmakla birlikte kesinlikle çocuk ve engelli dostu olduğunu belirteyim ve evet yazıyı mutlaka yayınlayacağım.
• Hayatımda ilk defa parasailing yaptım ve sanırım artık her gördüğüm ve güvenli bulduğum yerde yapacağım:)
• Belek tatilinde ilk defa 4 dakika için bile olsa çocuğunu kaybetmek ne demekmiş anladım ve acayip korktum. Bu olay tatilin ilk günü olsaydı, herhalde hemen geri dönerdik. 
Temmuz ayında;
• Selin’in Calliou hayranlığı aniden bitti.
• Selin sık sık buğday nohut oyunu oynadı, çok sevdi ve maalesef ben yine oyun blogunda yayınlayamadım. Anlaşılan o ki, burada yaptığımın aynısını oyun blogum için de yapmalıyım.
• Banu-Cenk-Mira üçlüsünün şahane evsahipliğinde, çok sevdiğim arkadaşlarım ve kızlarımla birlikte, 45 yaşına girmenin şanına yakışan harika bir doğum günü geçirdim. Ne kadar teşekkür etsem az gelir.
• Her anında Meleğimin ne kadar büyüdüğünü ve her şeyi anlar olduğunu gözlemlediğim, kızım için uydurduğum (ve hala söylediği) bize özel şarkılarla, oyunlarla dolu dolu geçen Ayvalık günleri...
Ağustos ayında;
• Ayvalık’ta usulca verdiği ‘evet’ cevaplarının yerini kararlılıkla söylediği ‘hayır”lara bıraktığı, ‘yardım eder misin anne?’ ricalarının ‘ben yapıcam’ ısrarlarına dönüştüğü, her şey için söyleyecek bir söz bulduğu, bize sınırsız hayal gücüyle uydurduğu harika masallarını anlattığı, sabah akşam Sertab Erener dinleyip dinlettirdiği, elinden düşürmediği suluboya fırçasıyla bulduğu herşeye “hımm, bunu da boyayabiyiyim gayiba” diye baktığı, pijamalarım ve şapkalarımla füzyon modasına yeni boyutlar getirdiği kısacası bizi sürekli şaşırttığı güzel günler geçirmeye devam ettik.
• Ankara’ya döndüğümüzde bir su kuşu olmuştu bile ve her günü suda geçirme alışkanlığını oturduğumuz sitenin havuzuna girerek devam ettirdi.
• Uyku donunu da bıraktı ve bir iki küçük kaza dışında vukuat yaşamadık.
• Bana yardım etme sevdası banyoda da kendini gösterdi. Makineden çıkarttığım ıslak çamaşırları kurutucuya koymak artık onun görevi. (elbette bedelini ödüyorum, kefir veya kırmızı yoğurtla)
• Nemo’nun ve filmdeki diğer bazı karakterlerin hastası oldu, hastalığı aynen devam ediyor.
Eylül ayında;
• Bütün yaz çok özlediği komşumuzun sevimli oğlu, sevgili arkadaşı Ege’yle hasret giderdi.
• Bayramda İstanbul’a gittik. Nihayet Temmuz'da doğan yeğenimin kızı Elif Mira’yla tanıştık.
• Selin kreşe başladı ve tabii tanıdık tanımadık herkesin dediği gibi hemen hastalandı.
• Bu dönemde ayın sadece şeklinin değil renginin de değişmesi Selin’in resimlerine de yansıdı. Beyaz hilal şeklindeki Aydede resimleri turuncu toplara dönüştü. “Peki bunun güneş olmadığını nereden anlayacağız?” diye sorduğumda, “Ama bak, bunun ışınyayı yok anne” dedi ve beni dumur etti.
Ekim ayında;
• Selin’i iyileştirdik ama bu sefer karı koca biz hastalandık. Selin için bu kış sürekli hastalanacak merak etmeyin diyenler, maalesef anne babanın da hastalandığını bize söylemediler. Çok fena hazırlıksız yakalandık. Daha önce iyileşmem hiç bu kadar uzun sürmemişti.
• Selin bir post-it canavarı oldu. Gördüğü anda her bir yaprağı tek tek ayırıp oraya buraya yapıştırıyor. Unutmadan not alması lazımmış!:)
• Ayın faaliyetleri kızlarımın bizim evde buluşması, yayılarak film seyretmeleri ve Başak’ın düzenlediği UHM’deki Nurturia yemeğiydi. Her ikisi de bana çok iyi geldi.
• Bu yaşta ilk defa Beta virüsüyle tanıştım, tanışmaz olaydım!
Kasım ayında;
• Yine bayram geldi ve yine İstanbul’a gittik.
• Selin’in, bayram boyunca her günü birlikte geçirdiği Gülannesine duyduğu aşkın doğal sonucu olarak, ablamın bir uzvuna dönüşmesine ramak kaldı.
• Dönüşte Ankara’daki günlerimiz çok ağır geçti. Her sabah “yayın İstanbuy’a gidecek miyiz anne?” diye sordu.
• Saçlarını kestirtti. Günler süren hazırlık konuşmalarımız işe yaramış olacak ki dönmeden iki gün önce (cumartesi günü) sabah kalkar kalkmaz “Ben bugün güzey oymak istiyoyum anne. Hadi, Güyay abyaya gideyim” dedi. Saçları kesilince de Gülay ablasıyla poz verdi.
Aralık ayında;
• Karla nihayet barıştı. Müzik yapılabilir şeylere kar yığınlarını da ekledi.
• Kreşin Selin’i sakinleştireceğini düşünürken daha da azmaya başladı. Kendisine Munisem demek yerine zıpzıp Ayşe, azgın baygın, çılgın bıdık, minik keçi, bal dudaklı dikkafalı, car car böceği filan gibi pek içaçıcı (!) hitaplar kullanmaya başladık.
• Odasındaki mobilyalara da resim yapılabileceğini keşfetti. Neyse ki bütün kalemleri silinince çıkan cinsten.
• Müzik çalışmalarına sabahları daha yüzünü bile yıkamadan çamaşır sepeti gibi değişik yerlerde ve pozisyonlarda devam etti.
• Evdeki bütün oyuncak küpleri –ki sadece 18 tane varmış, kendi başına üstüste koyup hemen yanında durarak “boyuma kaday geyiyo mu anne?” diye defalarca sordu.
• Sakinliğiyle meşhur kızım büfenin üstünde dans etmeye çalıştı. Hiç bir tepki vermedim. Ya gerçekten sakin bir anneyim ya da o anda kanım donmuştu.
• Her gün, evde müzik cd’lerinin durduğu o ağır kutulardan ne kadar varsa hepsini raflardan indirip, cd kaplarını alıp, içlerini çıkartıp salonun bilumum yerlerine frizbi misali atmaya başladı. En sonunda bunu sadece kendi cd’lerine yapabileceğine dair anlaşmaya vardık. İki gün sonra frizbi muamelesinden vazgeçti ama hala dağıtmayı sürdürüyor.
• Hafta sonu, Emre Alp’in babasının (Emre Alp’in doğumgününde) gayet kısa fakat ikna edici konuşmasıyla balonlardan korkmayı bıraktı ve çılgınca oynamaya başladı. Dün kreşte düzenlenen yılbaşı partisinden her tarafımızdan sosis balonlar sarkarak ayrıldık.  
Uzun hem de çok uzun olacağını söylemiştim. Bu satırlara kadar gelebilenleri tebrik ediyorum. Mutlaka yazmayı unuttuklarım da vardır. Nihayetinde ömrümüzden bir koca yıl daha işte böyle geçti. Bir çoğunuz belki farkındasınızdır ama ben yine de yazayım. Ne kadar uzakta ya da yakında olursanız olun aslında bu seneyi hep birlikte geçirdik.

Nice sağlıklı, huzurlu ve mutlu seneleri sevdiklerimizle birlikte geçirmemiz dileğiyle...

9 yorum:

  1. Bu seneyi kesinlikle beraber geçirdik :) Daha nice senelere, hep beraber...

    YanıtlaSil
  2. Fotoğraflar muhteşem. Selin muhteşem, sen muhteşemsin. Daha nice nice yıllara sağlık ve mutlulukla...

    YanıtlaSil
  3. Selin ve Yiğit umarım 2011de daha çok birlikte olabilirler. Bu yıl nedense pek olamadı.
    sağlık dolu yıllar diliyoruz...

    YanıtlaSil
  4. Bu sene cok gorusemedik. umarım artık bu sene birbirimizi en az 10 kere goruruz:) guzel bir yıl diliyorum. selindrella'yı da cok opuyorum. herhalde benim boyuma gelmiştir.

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Çok Bilmiş,
    Daha nice senelere paylaşarak, çoğalarak, birlikte...
    Sevgiler,

    Umurcuğum,
    Nice mutlu yıllara, sağlıkla, huzurla, sevdiklerimizle beraber ve asla hayal kurmaktan, kurduğumuz hayalleri gerçekleştirmekten vazgeçmeyerek, hep birlikte, birbirimizden güç alarak, destek vererek...
    Seni, Su Damlamı ve Metin'i yanaklarınızdan çoook öperiz.

    Gorkiciğim,
    Bu sene hiç istediğimiz gibi görüşemedik hakikaten. Gel, yeni yılda şeytanın bacağını kıralım, kahveler elimizde keyifli sohbetler edelim. Seni ve Ağır abimizi çok öperiz, Hakan'a selamlar...

    Ah, Esracığım nasıl yarama parmak bastın. Ayol şurda iki adımlık yerde sayılırız, bir türlü görüşemedik. En az 10 kere fikrini tuttum. Tatlı dilli arkadaşım, Selindrella'yı görünce lafını geri alıp, Cadırella daha uygunmuş diyeceksin artık, inan bana:)
    Seni ve tatlı aileni sevgiyle kucaklıyoruz,
    ç.

    YanıtlaSil
  6. cok cici ve bir solukta bitmeye deger bir yıl...
    nice yıllara:)sibel&jr

    YanıtlaSil
  7. Çiğdem'ciğim ne kadar uzun olursa olsun, keyifle bir solukta zaman zaman gülümseyerek zaman zaman hayretle okudum, okudukça mutlu oldum :))
    şaşkınım, rakamlara inanamıyorum...
    ne zaman 4 yıl oldu...
    Selin ne ara bu kadar da büyüdü...
    ya sen?? 45 mi?? yok canım... ne ara???
    sen hep bizim küçük kardeşimiz değil miydin :))

    çok özledim, seni de Selin'i de, selin'in yüzündeki Mesude teyzemi de, Gül anneyi de :))

    hepinizi çok öpüyorum, en kısa zamanda buluşmak üzere sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  8. o kdr güzel anlatmışsınkş ellerşne sağlık sankş sizinle yaşadım gözlerim doldu.

    YanıtlaSil
  9. bloğunuzla bugün internette dolaşırken tanıştım. ellerinize sağlık. Ayrıca Çok tatlı bir kızınız var Allah bağışlasın.

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails